İbn-i Haldun'un mukaddemesinde böyle yazıyordu.
Coğrafya kaderdir.
Bu deprem tarihinin derinliklerine bakılınca binlerce yıldır gelen bir sürecin Mezopotamya'da patlaması.
Tarihte bu bölgede nice uygarlıklar yerle bir olmuş? Okuyunca birçok ipucunu yakalıyorsunuz.
Medeniyetler diyarı Mezopotamya ve Mısır.Verimli topraklar. Üzerinde kavga, gözyaşı hiç eksilmemiş.
Kabil-habil meselesi.
Savaşlar hep varmış.
Gücü ele geçiren zalimler halklarını inim inim inletmişler.
****
Biraz jeologları dinleyince; Arabistan plakasının bizi alttan alta Anadolu'nun altından dalıp çok sıkıştırması ile ortaya çıkmış bir durumdan söz ediliyor.
Büyük bir enerji birikmesi.
İran'da payını alıyor.
İnsanlığın başladığı sıfır noktası. İlahi mesajların gönderildiği coğrafya.Babil'in asma bahçeleri..Mezopotamya'nın verimli toprakları.
Deprem bir enerji aktarmasıdır, bir iletidir bu bilinir ve bizim kaderimiz değildir?
Önemli olan bilim yolundan ayrılmamak. Bilime kulak vermek.
****
10 ilimizin yarısı tarihten silindi. Kentin hafızası gitti. Ağır iş makineleri enkazları kaldırma işlemine girdi..
İçler acısı durumdayız.
Çaresizlik.
Canlar yok oldu.
Tedbir almadık, sonra Allah'ı suçladık.
İnsanlık tarihinin en acımasız günlerini, travmalarını yaşadı.
Allah'tan gele bir şeydir diyerek, tevekkül ederek tedbirleri zamanında almadık.
Ama ya tedbir?Tedbir alınmadığı için bu haldeyiz.
Bilimden uzaklaştığımız için başımıza bunlar geldi.
Aklımızla, bilimle, hareket etmediğimiz için başımıza bunlar geldi diye düşünme vakti.
*****
Maden çöküyor işçiler göçükte altında kalıyor mukadderat deniliyor
Tren kazası oluyor kader deniliyor.
Deprem oluyor kader planı deniliyor.
Sel baskınları oluyor fıtrat diyorlar.
Heyelan oluyor kader diyorlar.
Çığ düşüyor kader deniliyor.
Her başarısızlığa bir dinsel kılıf, İlla bir gerekçe bulunuyor.Her olumsuzlukta kendi başarısızlıklarının üstünü öreterek işi taktidir-i ilahi diyerek havale ediyorlar dine.
Bu açıkça Allah' a iftira atmaktır.
Hafazanallah!
*****
Yıkılan enkaz altında kalan sadece insanımız değildi, insanlığımızdı.
Yıkılan, enkazın altında kalan aslında ahlakımızdı.
Yıkılan, göçük altında kalan ruhumuzdu.
Korkmayın!
Elbette toparlanacağız.
Tarih yalan söylemez merak etmeyin. Gün gün saat, saat her şey kayıt altında..
Çaresiziz değil mi? Hayır çaresiz değiliz.
Çare aklımız, fikrimiz ve zikrimiz.
Bunları dile getirmeyeceğiz mi, konuşmayacağız mı?
İstenilen, kimse bunu sorgulamasın?
Şimdi zamanı değilmiş?
Peki, ne zaman siz söyleyin?
Böyle bir şey var mı?
Fazla söz gerek var mı?
Zalimler eninde sonunda gidecekler ve yok olacaklardır. Zalimlikleri tarihe kayıt olarak geçecektir.
Deprem gerçeği.
Feryat etseniz de tablo bu. Aslında görüntüler, son halimizle perişan içler acısı. Bütün gerçeği görüntüler anlatıyor.
Ya görünmeyenler?
Trajedi.
Son düzlükteyiz.
Sözümüz, umudumuzun bittiği yerdeyiz belki.. Amma ve lakin yıkılmadık ayaktayız..

****
Maraş depreminde 'Kader planımı? Değil mi? Aslında, 'Derin bir çaresizlik' bu.
Kuran'dan hiçbir dayanağı olmamasına rağmen, insanın özgür iradesini yok sayan bir kader anlayışı hakim görüş haline gelmiştir. İnsanın buna karşı yapacağı hiçbir şey yoktur.Dolayısıyla her kes kaderine razı olmalıdır.

Bu anlayış, onlarca apaçık Kuran ayeti ile çelişmesinin yanında sapkınlık ve kötülüklerin dahi Allah'a fatura edilebildiği bir anlayıştır.
Hatta bu anlayış insanı Iman'dan eder.

Mutezile akımı akılcılığı öne aldığı için, bu düşünce tarzından ayrılmıştır. Çünkü tez şudur. Allah bizi yarattı ve akıl verdi. Aklı işleten mantık verdi. İnsan analiz eder. Yani matematiksel düşünür.
Abbasiler döneminde Bağdat ta bu görüş itibar görmüş ve Bağdat ilim irfan merkezi olmuştur o dönemde.
Doğu oryantalizmin akılcı olmayan kaderci anlayışının topluma yansımaları ise, halk arasında 'Kader kurbanı', 'Kader mahkûmu', 'Kötü kader', 'Kaderin oyunu', 'Alın yazısı', 'Bu benim kaderim' şeklinde tanımlamalar yaparız.

Her şeyi çıkarlarımız doğrultusunda Nalıncı keseri gibi kendimize yontarız. Oysa bunları ifade etmek esasen şunu söylemektir: 'Bu benim kendi seçimim değil, Allah'ın benim için önceden takdir ettiğidir anlayışı bizi itikadı olarak uçuruma götürür.
Mehmet Akif' in bu kader konusunda güzel bir manzumesi var ders niteliğinde..

Diyor ki;

'O ihtişamı elinden niçin bıraktın da
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
'Kadermiş!' öyle mi? Haşa bu söz değil doğru:
Belanı istedin Allah ta verdi… Doğrusu bu!

Ne istenirse, elbette, sonuç öyle çıkar,
İlahî iradenin sana zulmetmek ihtimali mi var?
'Çalış!' dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de 'tevekkül' sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunlamaskaraya!

Merak edenler safahatı okusun..
Okusun…