Ülkemizi yıkan deprem felaketinin üzerinden iki haftadan fazla bir zaman dilimi geçti.
Felaketin yaşandığı ilk günden itibaren depremzedelere yardım edebilmek için adeta seferber olan insanlarımız, tüm dünyaya birlik ve dayanışmanın en güzel örneklerini verdi. Toplanan bağışlar ve deprem bölgesine gönderilen her türlü yardım malzemesi, ülkemizdeki toplumsal dayanışmanın geldiği noktayı göstermesi açısından çok anlamlıydı.
Bu dayanışmanın bir başka örneği; hafta içinde Trabzonspor ile İsviçre'nin Basel takımları arasında oynanan UEFA Konferans Ligi Ön Eleme maçına da yansıdı. Trabzon'da oynanan bu maçı, Trabzonspor taraftarının yanı sıra, diğer kulüplerin taraftarları ve yöneticileri şehre gelerek tribünden Trabzonspor'a destek verdiler. Ayrıca binlerce sporsever de televizyon başında aynı heyecanı yaşadı.Bu tabloyu görünce düşündüm;
Acaba, geldiğimiz bu noktada deprem, sporseverleri gerçekten birleştirmiş miydi? Bundan sonra, farklı takımlara gönül veren taraftarların birlikte ve yan yana maç seyretmesi mümkün müydü?. Ya da, rakip takım yöneticilerin gözünü oymaya çalışan kulüp yöneticileri artık sağduyu ile hareket edip, birbirlerine daha nazik davranabilecek miydi? Futbolu yöneten T:F.F. ve saha içinin patronu hakemlerin vicdan terazisi tüm takımlara karşı adil olabilecek ve sadece doğruyu tartabilecek miydi?
Aşağıdaki yazımda, Trabzon –Basel maçından yola çıkarak, sıraladığım bu ve benzeri soruların yanıtlarını bulmaya çalışacağım.
***
TDK sözlüğü, Fransızca kökenli Kaos kelimesini: '1-Evrenin düzene girmeden önce içinde bulunduğu, biçimden ve düzenden yoksun, uyumsuz ve karmakarışık olan durumu.2- Kargaşa, gürültü, patırtı.' şeklinde tanımlıyor.

Ülkemiz futbolunda yaşanan kaosa gelince; taraftarın tribünde ettiği küfürden başlayıp, kulüp yöneticilerin maç sonrası federasyonu, hakemlerive karşı kulüp yönetimlerini suçlayan demeçlerini de bu tanımın içerisine sokmamız pekala mümkün!..
Yine, futbolumuzdaki kaosun bu sıralananlarla sınırlı kalmadığı da bir başka gerçeğimiz… Öyle ki; maç oynanırken sahaya giren taraftardan, sahaya atılan yabancı cisimlere uzanan şiddet unsuru davranış biçimleri de, futbolumuzdaki kaosun adeta ayrılmaz birer parçaları gibi.
Futbolumuzun içinde bir de saha dışına taşan şiddet odaklı kaos var. Örneğin 05 Nisan 2015 tarihinde; oynadığı maçtan sonra Rize'den hareket edip, Trabzon havaalanına doğru yol alan Fenerbahçe takım otobüsüne pompalı tüfekle ateş açılması gibi. Örneğin; 30 Ekim 2015 de Trabzon'da oynanan Trabzonspor-Gaziantepspor maçını yöneten hakemlerin maç sonrasında, kulüp başkanının talimatı ile soyunma odasına kilitlenmesi ve saatler sonra üst makamlardan gelen telefonla serbest bırakılmaları gibi…

Örnekleri çoğaltmak olası ama geldiğimizbu noktada, öncelikli amacımın Türk futbolundaki karmaşaya ve düzensizliğe neden olan olayları sıralamak olmadığını belirtmeliyim. Merak ettiğim sadece şu; Türk toplumunun milat olarak kabul ettiği 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra da insanlarımız birlik ve beraberlik örnekleri sergilemiş, futbol özelinde de depreme maruz kalan kulüplerimize (Kocaeli-Sakarya vb. gibi) sahip çıkacağı izlenimini vermişti. Ama aradan geçen zaman diliminde futbolseverler olarak yukarıda sıraladığım olaylara ve Türk futbolunun içine sürüklendiği kaosa şahit olduk.
İşte benim merakım da tam bu noktada başlıyor: 'Acaba tarih denilen şey tekerrürden mi ibaret?'…
***
Yazımızın sonunda yeniden 6 Şubat Maraş depreminin yarattığı duygusal ortamda oynanan Trabzon –Basel maçına dönelim ve yazıyı bir temenni ile bitirelim:
'Bu maç inşallah futbolumuzdaki kaosun önlenmesi için milat olur.'