Geçen perşembe günüydü...
Amcaoğlu Süleyman Turhan cep telefonundan aradı.
Gümüşhane'den arada sırada telefon açar sohbet ederiz.
Yine öyle bir telefondur diye açtım.
'Ailece Eskişehir'deyiz. Cumartesi akşamı size geleceğiz'dedi.
Uzun süredir Gümüşhane'den Eskişehir'e gel(e)memişti. Özellikle pandemi dönemi bu geliş sürecini sekteye uğratmıştı.
Bundan önceki görüşmemizde Eskişehir'e geleceğinden bahsediyordu ama yakın tarihte gelmezdi diye düşünüyordum.
O anda 'Demekki torun sevgisine daha fazla dayanamadı Süleyman bey' diye cümleler geçti zihnimden!
Telefonda hoşbeşten sonra 'bekliyoruz abi…' diye bitti görüşmemiz.
Cumartesi akşamı ailece misafirim oldular.
Benim için unutulmaz bir akşam oldu.
Çaylar,kahveler eşliğinde Eskişehir ve Gümüşhane üzerine uzun uzun sohbetler yaptık.
Anıları tazeledik.
Bu sohbet sıcaklığında memlekete gitmiş gibi bir hisse kapıldım.
Tanıyanlar bilirler,Süleyman Bey meslek hayatının tamamını memlekette geçirmiştir.
İlk memuriyete öğretmen olarak başlamış daha sonra kurum değişikliği yaparak Kredi Yurtları Kurumunda uzun süre İl Müdürlüğü yapmış başarılı bir bürokrattır.
O'nun döneminde yurdun dört bir köşesinden üniversite okumak için Gümüşhane'ye gelen binlerce öğrenciye kol kanat açan,dertleriyle ilgilenen öğrencilerle kurduğu gönül köprüleriyle kendisini sevdirmiştir.
Kendisini öğrenciye sevdirmiş ama karakteri el vermediği için siyaset esnafına maalesef sevdirememiştir!
Neyse…
Parası bitmiş memleketine gitmek için bilet alacak imkanı olmayan öğrencilere cebinden çoğu kez harçlık verdiğine şahidim.
Sohbetin bir bölümünde merhum Hamdi Özçubuk Bey'den çok bahsetti.
Hatta onu anlatırken göz pınarları nemlenir gibi oldu.
'Çok hayırsever ve yardımsever bir insandı. Mekanı cennet olsun.Her zaman beni arar ihtiyacı olan öğrencilere maddi destek olurdu. Halis Zarbun'un Gümüşhane'ye gelip öğrenci yurdu yapmasında da büyük pay sahibidir' diyede ekledi.
İl dışından okumak için gelen öğrencileri kendi evladı gibi görüp o şekilde davranması onu diğer yöneticilerden farklı kılan en önemli özelliği bence.
Sadece bunlar mı? Değil, elbette. Gümüşhane'de liseyi okuyup başka illerde üniversite kazanan öğrencilerin kayıta gitmeden ilk gittikleri adres Süleyman Bey olmuştur.
Diğer şehirlerde ki yurt müdürleriyle kurduğu sıcak ilişkiler sayesinde birçok öğrencinin yurt sorununu çözmüştür.
Her kayıt dönemi odasının önü banka kuyruğu gibi olurdu.
Öyle ki başka illerde yurt çıkmayan yada yurda yerleşemeyen öğrencilerin aileleri endişeli bekleyişle işlerini halletmeden odasından ayrılmazlardı.
Gümüşhane'de herkesin takdirini kazanmış liyakatli,çalışkan,vatansever, temiz ve dürüst yönetici olarak bilinir.
Onun içindir ki, hemşerileri onu sevmiş ve bağrına basmıştır.
Kim ne derse desin yakından tanıyanlar bilirler, uysal iyiliği yüreğinden ezeli bir teselli gibi akar durur.
İdareci olduğu dönemde kamu kaynaklarını kuyumcu titizliğinde etkin ve verimli kullanarak iş yaptığına yakın çevresi tanık olmuştur.
Birkaç yıl öncesine kadar bu hizmeti başarıyla yürüttü. Ama gelin görün ki siyaset esnafının acımasız yüzüdevreye girdi.
Hiç beklemediği bir anda hatta bir üst makama terfi ettirilmesi gereken başarılı bir bürokratı memleketinden kopardılar.
Tayinini başka ile çıkardılar.
Yapılan haksızlıklara dik duran,doğru bildiğinden asla taviz vermeyen yönetim anlayışı birilerinin işine gelmedi.
Müfettiş çağırıp uydurma raporlarla tayinine gerekçe hazırladılar.
Ancak hesap etmedikleri bir şey vardı. Kamuoyu vicdanı!
Toplumun tüm kesimlerine dokunan adil çalışan müdürlerine sahip çıktı hemşerileri.Tayini büyük tepki çekti.
Nasıl çekmesin ki hemen hemen üniversite öğrencisi olan her aileye yardım etti.
Düşünün bir yurt müdürü binlerce öğrenci barındıran yurtlarda bir adli olay, bir kavga meydana gelmedi.
Kimsenin burnu dahi kanamadı.
Neticede toplumsal baskıya,gelen tepkilere daha fazla dayanamayan dar görüşlü siyasiler hatalarından dönüp tayini geri çektiler.
Ancak bu defa müdür olarak değil uzman olarak görevlendirildi.
Nereden nereye!
Suçu! Kamu kaynaklarını birilerine peşkeş çekmemek!Onların olur olmaz isteklerine evet dememek!
Önüne hep düzgün bakan böyle bir misafiri Eskişehir'de bulmuşken zaman tünelinde geçmişe yolculuk yaptık.
Sohbet güzel olunca zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.
Düşündüm de böylesi değerlere yaşarken kıymet verilmeli. Kıymeti bilinmeli ve zamanın küflü kuytularında unutulmuşluğa terk edilmemelidir!
Yaşarken kıymetleri bilinmeli, her vesileyle anılmalı ve hatırlanmalıdır.
Çünkü üzerinde sinsi oyunların oynandığı üniversite gençliğinin dilinden anlayan yollarını aydınlatan 'Deniz Fenerleri'dir adeta. Tecrübelerinden istifade edilmelidir.
Geleceğimiz olan gençlerin anne babasından uzak, fırtınalı hayat yolculuklarında onlara yol açıp yol gösterirler.
Cumartesi akşamı dışarıda kışın soğuğuna inat içimizi ısıtan sohbetininsonunda bu satırları yazmaya karar verdim.
Yüreğimden gelen bir sevgiyle köşemde anmak istedim.
İstedim ki, bu yazımı okuyan görevdeki yetkililer gençlerimize 'Deniz Fener'i olsun!