Türkiye'de yargının idarenin baskısı ve vesayeti altında nefessiz kaldığını söyleyen Elagöz, 'Üç kişilik mahkeme heyetinde yer alan ve daha önce mevcut siyasi iktidar partisinden milletvekilliği adaylığı söz konusu olan bir kişinin hakim olarak bu kararı veren heyette yer alması, yargının tarafsızlığı ilkesini zedelediği gibi kararın meşruiyetini de tartışılır hale getirmektedir. Yine bu davada 2013 yılında suç teşkil etmeyen bir eylemden dolayı alınan dinleme kararlarının 2014 yılında ceza kanunumuzda suç olarak tanımlanan bir suça delil olarak esas alınması hukuka aykırı delille hüküm kurmaktır' diye konuştu.

ZULMÜ MEŞRULAŞTIRMA ARACI
Barolar için insan haklarını korumanın yasaların emrettiği bir görev olduğunun altını çizen Elagöz konuşmasını şu şekilde sürdürdü: 'Günün yargısı maalesef demokrasi ve adaletin önündeki en büyük engellerden olmaya başlamıştır. Bugün hukuk olarak tanımladığımız her şey mevcut siyasi iktidarın hedeflerini gerçekleştirmeye hizmet eden bir yapı haline gelmiştir. Yargı teşkilatı maalesef siyasi iktidarın zulüm ve toplumsal baskısının meşrulaştırma aracı haline getirilmiştir. Bu tip davalarla toplumun tüm kesimlerine verilen mesaj 'bana itaat etmezseniz adaletimin kılıcı ensenizde, ona göre ayağınızı denk alın' mesajıdır. Bu sistemin bu şekilde devam etmesi mümkün değildir. Hukuk devleti ve demokrasiden her geçen gün uzaklaşılması bu ülkenin asıl beka meselesidir. 2013'ten bu yana, gezi protestoları sırasında acımasızca öldürülen gençlerimizin hesabı dahi sorulmamışken, dün çıkan bu haksız karar, Gezi Davası'nın yalnızca bağımsız ve muhalif sesleri susturma amacı taşıyan bir girişim olduğunu hepimize tekrar göstermiştir.' HM