Âlemlere Rahmet olan Peygamberimiz (sav):
'Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da kıyamet günü onun kusurunu örter.' ( Müslim, Birr ve Sıla,18) diye buyurmaktadır.

Samimi kardeşlik; gariplere, kimsesizlere, yetimlere, öksüzlere el uzatmak, gönül vermektir. Yaratan hürmetine yaratılan insanı sevmektir. Yağmurun getirdiği rahmet gibi birbirimize rahmet olmaktır. Bir yerine binler olmaktır. Üzüntülü kardeşini teselli etmek, onunla teselli olmaktır. Kardeşimize fırtınalı denizlerde sığınılacak bir liman olabilmektir. Zor zamanlarında, kalbimizle, söz ve eylemlerimizle onun yanında olmaktır.

Efendimiz(sav.) in; 'Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz.'(Tirmizi, Sıfat'ül Kıyame, 59) fermanına sıkı sıkıya bağlı kalmaktır.

Kardeşlik, kardeşin hakkına riayet etmek ve saygınlığına gölge düşürmemektir. Peygamberimizin 'Müslümanın müslümana malı, ırzı ve kanı haramdır. Kişiye, müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter.', (Ebu Davud , Edeb,35) sözünü hayatımızın ilkesi haline getirmektir.

Kardeşlik, 'Birbirinizle ilgiyi kesmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize haset etmeyin. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun. Müslümanın kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir.'' (Tirmizi,Birr ve Sıla ,38) ilkesi gereği, kardeşini yalnızlığa terk etmemektir.

Hakiki kardeşlik; Rasulullah'ın dilinde 'Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, hastalandığında ziyaret etmek, cenazesine katılmak, davet ettiğinde gitmek ve ona her fırsatta dua etmektir.' (Buhari, Cenaiz, 2) şekliyle ifadesini bulan sorumluluk bilinciyle hareket edebilmektir.

Bizler, müslümanlar olarak; 'Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.' (Hucurat,10) ilahi fermanı gereği toplumda ayrıştırıcı değil birleştirici olmaya, birbirine iyilikte örnek ve yardımcı olmaya gayret göstermeliyiz.
DIMÂM B. SA'LEBE (R.A.)
Hz. Peygamber'in süt annesi Halîme'nin kabilesi olan Sa'd b. Bekir, hicretin 9. yılında, bazı kaynaklara göre ise 5. veya 7. yılında Resûlullah'a Dımam b. Sa'lebe başkanlığında bir heyet gönderdi. Maiyetiyle birlikte Medine'ye gelen Dımam, devesini Mescid-i Nebevî'nin önüne çökertip bağladıktan sonra içeri girdi. Topluluğa, 'Muhammed hanginizdir?' diye sorup Hz. Peygamber'i tanıdıktan sonra ona yaklaştı ve 'Sana bazı şeyler soracağım, ancak sorularımda biraz sert ve haşin davranacağım; sakın alınıp incinmeyesin!' dedi. Hz. Peygamber kesinlikle kırılmayacağını ve istediğini sorabileceğini söyledi.
Dımam Hz. Peygamber'e, 'Senin elçin bize gelerek yeri ve göğü Allah'ın yarattığını, o Allah'ın seni peygamber olarak gönderdiğini, gündüz ve gece olmak üzere bize günde beş vakit namazın farz kılındığını, mallarımızdan zekat vermemizin, senede bir ay ramazan orucu tutmamızın da farz kılındığını ve gücü yeten için Beytullah'ı ziyaret etmek gerektiğini söylemiş olduğunu iddia etti. Allah aşkına söyle, bütün bunlar doğru mudur?' diye sordu. Hz. Peygamber onun her sorusuna, 'Evet doğrudur' diye cevap verince
Dımam, 'Ben Allah tarafından getirdiklerinin tamamına iman ettim ve bunların hepsini eksiksiz yapacağım. Ben Sa'd b. Bekir kabilesinden Dımam b. Sa'lebe'yim. Kabilemi temsilen gönderilmiş bulunuyorum. Dönüşte onlara burada duyduklarımı anlatacağım' diyerek memleketine hareket etti. Hz. Peygamber onun arkasından bakarak, 'Bu adam eğer sözünde durursa kurtuluşa erdi' dedi.
Oldukça kalabalık bir topluluğun huzurunda cereyan eden bu karşılıklı konuşma ashabın üzerinde silinmez izler bırakmıştır. Nitekim Hz. Ömer, Dımam b. Sa'lebe'den daha veciz soru soran bir kimse görmediğini, İbn Abbas da Hz. Peygamber'e gelen elçiler içerisinde Dımam'dan daha üstün birisinin bulunmadığını söylemiştir.
Dımam b. Sa'lebe kendisini heyecanla karşılayan kabilesinin yanına dönünce Resûlullah'la olan görüşmelerini bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır. Bunun üzerine kısa bir tereddütten sonra kabile halkının tamamı o gün Müslüman olmuştur. İbn Sa'd'ın ifadesine göre Sa'd b. Bekir oğulları tapmakta oldukları putlarını hemen tahrip ederek mescid yapmışlar ve namaz kılmak için ezan okumuşlardır. / Hazırlayan: Bekir IRMAK (İmam-Hatip); TDV İslam Ansiklopedisi'nden alınmıştır.
HER GÜNE BİR HADİS

'Din kardeşinle çekişme! Onunla alay etme!' Tirmizî, Birr 58 .
GÜNÜN DUASI

'Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.' (İbrahîm Sûresi, 38. ayet)
MEAL OKUYORUM

Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve 'Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz' derler. (Kasas Suresi, 55)
BİR SORU-BİR CEVAP

Fıtır sadakası nedir ve ne zaman verilir?

Halk arasında fitre diye bilinen fıtır sadakası (sadaka-i fıtır); insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır (Nevevi,el-Mecmu;VI, 103-105). Vacip oluşu, sünnetle sabittir (Buharî, Zekat, 70-78).Kişi, kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür. Hz. Peygamber, köle-hür, büyük-küçük, kadın-erkek her müslümana fitrenin gerektiğini ifade etmiştir (Ebû Davûd, Zekat, 20).
Fıtır sadakasının vacip olma zamanı Ramazan bayramının birinci günü olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta bu daha faziletlidir. Bununla birlikte, bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Ancak, bayram namazından önce verilmesi müstehap kabul edilmiştir.