İşitme kaybında yaşla birlikte görülme sıklığı artıyor. Türkiye'de yapılan istatistiklere bakıldığında 45 yaşa kadar yüzde 2,1 oranında görülen işitme kayıpları, 45-54 yaş aralığında nüfusun yaklaşık yüzde 9,5'inde, 55-64 yaş aralığında yüzde 13,5'inde, 65 yaş üstünde ise yüzde 18,5'inde görülüyor. 75 yaş üstünde ise oran yüzde 32'ye yükseliyor.
'Diğer hastalıklarda olduğu gibi erişkinlerde görülen işitme kayıplarında, taşıdığımız genetik mirasın rolü olduğunu' hatırlatan İncesulu, çevresel etkenlerin bu mirasın şekillenmesinde çok önemli bir yere sahip olduğunu kaydetti.
Geçmiş yıllarda daha sık görülen dış, orta ve iç kulaktaki enfeksiyonların, aşılama, hekime erken ulaşma ve daha iyi bakım ile birlikte azaldığını ifade eden İncesulu, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Orta kulaktaki kemikçiklerde olan kireçlenmeler de orta derecede işitme kaybına neden olur. Dış kulak yolu, kulak zarı, orta kulak ve iç kulak yapılarında biyolojik yaşlanma sonucu ortaya çıkan değişiklikler de işitme kaybı ile sonuçlanabilmektedir. Yaşa bağlı gelişen ve presbiyakuzi olarak isimlendirilen bu işitme kaybında iç kulakta işitmeden sorumlu olan tüy hücreleri harap olmakta, işitmeden sorumlu korti organındaki diğer yapılarda da yaşa bağlı değişiklikler gelişmektedir. Bu yapıların yenilenmesi maalesef mümkün değildir. Ayrıca sıklıkla ileri yaşta görülen şeker hastalığı, yüksek tansiyon veya kalp hastalıkları da iç kulağı etkileyerek işitme kaybının ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Bu nedenlerin yanı sıra iç kulağa zararlı ilaç kullanımı, eğlence veya iş nedeniyle yüksek gürültüye maruz kalmak, kafaya alınan darbeler işitme kaybına neden olabilir.'
-Yüksek sesle televizyon izleyen aile büyüklerine dikkat
İşitme kaybı ile ilgili belirtilerin çeşitli olduğuna değinen İncesulu, 'Televizyon ve/veya radyonun sesinin çok açılması, konuşma sırasında hastanın sık sık kelimeleri tekrar ettirmesi, toplu bir şekilde sohbet edilirken işitme kayıplı kişinin konuşmaya uygunsuz bir zamanda veya konuşulan konudan farklı bir konu ile dahil olması ya da ev içinde başka odadan konuşulduğunda bunun duyulmaması hasta yakınlarının ve birlikte yaşadıkları insanların şikayeti olarak ortaya çıkıyor. Daha az iletişim bireyde sosyal izolasyon, okul ve/veya iş performansında düşüş, yeni konulara adaptasyonda ve öğrenmede güçlük, tüm bunlara bağlı hastada kendine güvende azalma gibi sorunlara yol açabiliyor.
Araştırmalar hastaların şikayetlerinin başlaması ile aktif olarak tedavi seçenekleri için başvurması arasındaki sürenin 10 yıla kadar uzayabildiğini gösteriyor. Bunda, işitme kaybının ve işitme cihazının yaşlılık belirtisi olarak algılanması, işitme cihazı kullanımı ile ilgili çevreden duyulan olumsuz deneyimler rol oynuyor. Kişiler, iş yaşamından, sosyal ilişkilerinden, aile içi ilişkilerinden izole olurken, bilişsel fonksiyonlar bozuluyor, öğrenme, yeni koşullara adaptasyon gitgide zor hale geliyor. Hastalar daha önce bireysel olarak yapabildikleri konularda çekingen davranıyor ve yakınlarına bağımlı hale geliyor. Sonuçta kendini işe yaramaz veya engelli hisseden bireylerde depresyon normal popülasyondan çok daha sık bir şekilde görülüyor. Ayrıca insan olmanın temel aktivitelerinden biri olan iletişim yokluğu, hastalarda demans, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor.' açıklamasında bulundu.
İşitme kaybı derecesi hafif-orta derece ise işitme cihazının iyi bir seçenek olduğunu aktaran İncesulu, 'Bu hastaların koklear implant için değerlendirilmesi uygun olacaktır. Koklear implantlar, iç kulaktaki yapıları elektriksel olarak uyarmakta ve akustik uyarım sağlayan işitme cihazlarının tersine hastaların duymasını sağlamaktadır. Ancak maalesef ülkemizde işitme kaybı sessiz ve görülmeyen bir engel olduğu için çoğu zaman ihmal edilmekte ve yardım arayışı ötelenmektedir. Bu konuda toplumsal farkındalığın artırılması da çok önemlidir. Zira devlet implantlama maliyetini sosyal güvence altına almıştır ve geri ödeme kapsamındadır. Bu bilginin daha çok vatandaşımıza ulaştırılması için farkındalık çalışmalarına ağırlık veriyoruz.' ifadelerini kullandı.

-Yüksek sesle müzik dinleyen gençlerin kulakları risk altında
Yüksek sesle müzik dinlemenin, çalışılan ortamlardaki gürültüler ya da günlük hayatta maruz kalınan gürültünün iç kulağı doğrudan etkilediğini bildiren İncesulu, 'Gençlik döneminde bu etkiler fark edilmediğinden önlem de gecikmektedir, halbuki gürültüye bağlı işitme kayıpları kesinlikle engellenebilir bir problemdir.' şeklinde konuştu. AA