Yaaa Ey! Mütedeyyin Müslümanlar, mukaddesatçı kardeşlerimiz. Biliyorum,birçoğunuz okumadınız Akif' in safahatını.
Anlamadınız Mehmet AKİF' in ne dediğini.
Sımsıkı sarılmadınız imanınıza… Sarıldıklarınız ise dünyalığınızdı.
Başkalarının edepsizliğini gördünüz de, kendi edepsizliklerinizi görmezden geldiniz.

Kuran'ın içini boşalttınız, içeriğini sakladınız insanlardan. Arapçayı kutsanmış bir dil haline getirerek sakladınız Allah'ın kelamını. Hiç bir şey anlamdınız ne demek istediğini...
Zaten istediğinizde buydu. Allah'ın kelamı anlaşılmasın diye neler neler yaptınız!. İnancı, din adına makamlı sosyal gazele çevirdiniz.
Ya uydurduklarınız?
*****
Kadere sığındık.

Allah'ın dinine iftira attık. Din adına oynanmış böyle rezil bir oyunun sözde tarikatlarla birlikte figüranları olduk. Gözlerimiz bağlandı düzen tarafından.
Neden?
Bir avuç para, koltuk, makam için kıyama durduk, el pençe bağladık…Rükûa, secdeye vardık firavunlara…
Soytarılıklarımızı, şarlatanlıklarınızı, Müslümanlık prospektüsüyle pazarladık.
İslam'ı tanınmaz hale getirdik.
Adaletle hükmediniz kelamını unutturdunuz, böldünüz, paramparça ettiniz, yerle bir ettiniz inancımızı manasızca.
Anlatamam.
*****
Bunları yüz yıllar öncesinden biliyoruz. Kuran ayetlerinden biliyoruz. Bize yapılan ikazlardan biliyoruz. Postmodern Dinbazlar, sözde din diye pazarlanan bir illüzyon gösterilerini mabetlerde yaptınız. Onlar cübbe giydiler sırtlarına, başlarında sarıklarıyla sallandılar.
Bizler, aldandık, aldatıldık.
Bu sözleri kimler söylemişti hatırladınız mı?
****
Allah'ın dininin içini boşalttık. Evirdik, çevirdik işimize geldiği gibi anlattık.
Ritüellere le doldurduk içini.
Parayla, ünvanlı makamla, saltanata sattık imanımızı.
Sonra çıktık minbere.
Sipariş vaazları dinledik bütün gece.
Doğunun oryantalizmi ile bir sağa, bir sola sallandık.
****

Sözde tarikatçılıktan geçinen ve sipariş edilen bir safsata terkiplerindeki mezelerden ektik dinimizin içine. Yavaş, yavaş kandırmaya başladılar bizleri. İmanımız çoktan uçmuştu kalbimizin içinden.

Bizim kültürümüzde, hani bir parça ekmek parçası var ise, yerde onu kaldırırdık başımızın üstüne. Kuşlara, sabahın erken saatlerinde kalkıp nasiplerini verirdik.
Yetimi gözetirdik. Yardımlarımızı bile kimse görmez, bilmezdi. Firavunlara kulluk etmek el pençe divanda durmak daha çıkarımıza geldi.
Unuttuk, unutturulduk yalnızca Allah'a 'kul' olduğumuzu.

Okumadık, okumadık, okumadık.
Hayamız vardı, edebimiz vardı.
Unutturulduk.
Unuttuk be kardeşim, kapitalistlerin Müslümanları nasıl yok ettiklerini!
Biraz daha, biraz daha derken gözlerini hiç doyuramadık.
Aç gittiler öbür dünyaya!
****
Mehmet Akif'in Safahat'ında kader için yazdığı şiir var. Aslında, MR'ımızı çekmiş teee yıllar önce..
Büyük bir mütefekkir. İşin gerçeğini ne güzel betimlemiş… Bizlere yol göstermiş kader konusunda. Bu güne kadar hurafeleri nasıl? İslam dini olarak yutturulmuş onu anlatıyor şiirinde.
Anlam ve içeriğinden saptırılan ve insanın 'özgür iradesini' hiçe sayan bu tarz bir kader anlayışına karşı çıkmıştır hep.

'O ihtişamı elinden niçin bıraktın da
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
'Kadermiş!' öyle mi? Haşa bu söz değil doğru:
Belanı istedin Allah ta verdi… Doğrusu bu!

Ne istenirse, elbette, sonuç öyle çıkar,
İlahî iradenin sana zulmetmek ihtimali mi var?
'Çalış!' dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına, birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de 'tevekkül' sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevla hizmetçin iken!

Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku bitirince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür: Vazifesidir
Yükün hafifledi… Sen şimdi doğru kahveye gir!
Çoluk, çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak…
Senin işlerini yapan Allah değil mi? Keyfine bak!
Onun nimetler hazinesi senin veznendir!
Havale et ne kadar masrafın olursa… Verir!

Silahı kullanan Allah, sınırı bekleyen O;
Levazımın (erzak ve cephane) bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!
Çekip kumandası altından ordu ordu melek;
Senin hesabına kafirleri yerle bir edecek!

Başın sıkıldı mı, yeterlidir senin o nazlı sesin:
'Yetiş!' de kendisi gelsin, ya da Hızır'ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak:
Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: Her şeyin AllahYanaşman, ırgadınO;
Çoluk çocuk O'na ait, lalan, bacın, dadın O,
Vekilharcın O, kahyan, veznedarın O,
Alış seninse de, verişten sorumlu olan O.
Denizde savaş olacakmış… Gemin O, kaptanın O.
Ya ordu gerekliymiş… Askerin, kumandanın O.
Köyün yasakçısı, şehrin de baş tahsildarı O.
Aile doktoru, eczacı… Kısacası hepsi O.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!

Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu?
Allah'ı kendine kul yaptı, kendi ilah oldu ya;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cüreteHa?
Tevekkül böyle emir vermek mi demektir Allah'a?
Düşünmüyor kimin için indiğini Kuran'ın
Allah'ı gösterecek, muhatabı sorulsa kitabın!
Bütün yüce buyruklara savaş açan şu serseri,
Allah'a havale ediyor yükümlülüklerini!'

İşte bizim Müslümanlığımız. Mehmet Akif asrın Felaketin geleceğini bir asır önce yazmış.
Neymiş efendim? 'Kader planı' varmış!..
Anlayana Mehmet Akif…
Hani? Nerede kaldı Asım'ın nesli?
Neden suskunsunuz!
Biz unutmadık pudra şekerlerini!
****
Diyorlar ki; şimdi siyaset zamanı değil?
Heyhat.
İnsanlığımız, ölmüş bu çarkın içinde...
Siyasetiniz batsın sizi yezitler.
İşte insanlık ahlakınız betonun altında can çekiyor.
Şimdi susun bari.
Vicdanlar konuşsun.
****
Ahmet Hamdi Akseki'nin adap, ahlak meselelerini lütfen bir okuyun...
Belki ne demek istediğimiz anlaşılır.
Ne İslam'dan, ne de KURAN' dan feyz almamış olanlara.
Duyurulur.
Siz, fırsat düşkünlerinden uzak durunuz. Enkaz altında can çekişirken dinden geçinenler 'sala' verdiler?
Bu enkazların altında, bilime karşı çıkan kalan zihniye var. Cehalet var..

İşte geldiğimiz Hal-i Pür-Melal´imiz!

ALLAH AKIL, FİKİR VERSİN.