'İkinci vatan' olur mu bilmem ama gurbetçilerimizin, Avrupa'daki Türk kardeşlerimizin Avrupa'ya (İkinci vatanlarına) dönüşleri beni çok etkiler eskiden beri.
Zihnim hep soruların çengelinde olur onların Türkiye'den gidişlerinde. Sorular, sorular, sorular…
Epey önceleri yapılan minibüs, otobüs yolculukları daha da zorlardı zihnimi,
Yedi devlet, o kadar kilometrelik yol nasıl aşılırdı, nasıl? Üstelik duygular karmakarışıkken, garip bir hüzün yaşanıyorken, zihin allakbullakken…
Vatana gelişte hasret bitiren yollar, dönüşte acı oldu, ıstırap oldu, yokluk oldu.
Yollar, yolların sonu kimi zaman.
Nereye gittiğimiz, yoldan da önemli çoğu kere.
Yürüdük yılmadan; yürüdükçe düzleşti yollar. Yollar düzleştikçe berraklaştı duygular. Duygular berraklaştıkça netleşti menzil…
Gurbet yolu uzun, kahırlı; sıla yolu kısa coşkuluydu. Oysa ikisi de aynı yol, aynı mesafeydi… İzin gelişleri kolay; izin gidiş gelişleri sıkıntılı hepten.
Her zaman engelli olduğu gibi düz de değil bu yollar.
Yol işte, yol… Yol…
Yol, insanı yalnızlığa götürüyor; yol, insanı yalnızlıktan kaçırıyor.
Yol yol aldıkça yoldu hasılı.
Yollarda yolunu değiştirenlere, yolunu kaybedenlere, yol ayrımında yolunu şaşıranlara, yolda azanlara, yolda kalanlara, yoldan çıkanlara, yoldan kalanlara, yolundan kalanlara, yolundan çevrilenlere kucak açan, yol gösteren, gene yoldu.
Ah o yolların dili olsa da konuşsa bir. Yolları yollara bağlayan yollarda, yol boyunda neler çekildi neler
Yolun etkilediği kadar, kimi zaman ondan daha fazla etkiler beni.
Söylemek istenenden çok söylenemeyenler boğazda düğümlenir veda öncesi.
Veda mıydı elveda mıydı bilinmezdi bir türlü bu ayrılıklar.
'Gitmek mi zordu kalmak mı?' giden de bilemiyordu bunun cevabını gönderen de.
Anlaşılmayan, anlaşılsa bile anlatılamayan bir korku vardı gidenlerin de kalanların da yüzlerinde.
Goncey buluşmaları, belki son buluşmaydı. Gidip dönememek, dönüp de görememek vardı. Adı tam konamasa da vasiyetler edildi bu sürede. Adı belli olmasa da helalleşmeydi son kucaklaşmalar.
Umutla umutsuzluk arasıydı sarılıp koklaşmalar.
Bu, hemen her yıl aynıydı, böyleydi her ayrılış işte. Böyleydi; böyle de devam edeceğe benziyordu.
Olsun. Varsın olsun.
Bu korku olsun da varsın ölüm olmasın. Ölüm olmasın, ölüm olmasın…
Yürekte kilidi olanlar, açılmıyordu; açılamazdı; bir açılsa bozulacaktı büyü. Bitecekti tılsım bir ağız açımında.
Hadi adına 'şimdilik' deyip hafifletelim ama hasretini çektiklerimizle, gönül rahatlığıyla içimizi açtıklarımızla, konuşup koklaştıklarımızla, can parelerimizle ayrılacaktır yolumuz, yerimiz.
Gurbete giderken hüzünle, kederle büyüyen; gurbetten dönerken sevinçle kısalan yollarda yolda kalan olmaz inşallah.
Acısıyla tatlısıyla yıllar, mevsimler, aylar, haftalar, günler geçmişti bir arada ya da ayrı ayrı.Artık, zaman aldı gitti çok şeyimizi. Kalanlar bahtımızaydı.
Dinlendirici, gönül alıcı, gönül okşayıcı bu siz 'Allah'a emanet olun'; bir o kadar da sakin, bir o kadar da tatlı, bir o kadar da sessiz 'siz de…'; sessizliğe hemen karışıveren 'görüşmek üzere' sözleri ne de güzeldir.
Sesle boğaza düğümlense, hıçkırıklar ortalığı boğsa da 'güle güle!' sözünü kesmez bir şey. Kaçamak bakışlar, son kez süzer birbirini, birbiri ardınca. Dillerde dua vardır kıpır kıpır. Çıt çıkmaz. Garip bir suskunluk kaplar ortalığı. Son sarılışlar sarsar herkesi. El gider kol geri çeker ya işte öyle de olur dayanamayanlar için.
İşte öyle bir şey…
Öyle bir şey işte!
Yarım yüzyıldan fazla süren bu mücadele nerde nasıl bitecek; biter mi bilemiyorum.
Anavatandan dönüş,işte öyle bir şey…