ÖZCAN TÜRKMEN

Akıllı uslu olmak varken aşırı gittiğimiz; haddimizi aştığımız, ölçüyü kaçırdığımız; usandırıp bıktırdığımız, ağzımızdan alev saçtığımız, ağır başlı olamadığımız, epey bir ileri gidip 'dünyayı ben yarattım' edalarına büründüğümüz anlarımız var hepimizin.
Kabul etmekte zorlansak da bire beş hatta bire bin kattığımız, desteksiz attığımız, endazeyi kaçırdığımız, vur deyince öldürmeyi marifet saydığımız hallerimiz var hepimizin.
Hiç birimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Tepemiz attığında yapamayacağımız yok gibi.
Aşırı saygı ve sevgi gösterip el üstünde tuttuklarımızdan, göklere çıkardıklarımızdan, aşırı derecede ilgi gösterip çok şımartarak başımıza çıkarttıklarımızdan neler çekiyoruz neler.
Derdimiz başımızdan aşkın aslında.
Kendimizi başkalarından üstün gördüğümüzü ima eder biçimde konuşmalarımız, kimleri rahatsız etmiyor ki.
Gerçekleştirilmesi güç olan işleri yapabileceğini abartılı biçimde söyleyişlerimiz; yüksek perdeden konuşmalarımızla kimlerin damarına basmıyoruz ki.
Gerçekdışı söylemlerimiz, martaval okuyuşlarımız, yüksekten atışlarımız; palavralarımız, kimleri sinirlendirip kızdırmıyor ki.
Yumuşak başlılığımız da var ara sıra elbette ama yangına körükle gidişimize ne dersiniz.
Haddini aşanlara tavrımız; asabımızı bozanlara tepkimiz; ayılıp bayılmalarımız, deli olmalarımız, bizi deli edenlere şaşırıp kalışımız; bizim deli ettiklerimizin edalarına yaklaşımımız hasılı sinir harbimiz bir hoş ediyor bizi.
Bazen nedendir bilinmez bir şeyi, birini gözümüzde öyle büyütüyoruz ki yanımızdaki, karşımızdaki de hemen bunun öyle olduğunu bize güvendiğinden kabul ediveriyor.
Birbirimizi anlamak durumundayız. Hemen her konu ile ilgili konuşmalarımızdaki ve dinlemelerimizdeki hepimizin başına gelen, olabilen, hepimizin yapabileceği hatalar, hiç ama hiç abartılmamalı…
Müdahalede aşırılığa gidilmemeli.
Makul olmayan davranışlara aşırı tepki vermek de bizi yoruyor. Aşırı rekabetçi olup kendimizle barışık olmayı unutmak ne kadar anlamsız değil mi!
Aşırı meşguliyet bizi tükenmişliğe götürüyor. Aşırı telaş ve heyecana hiç gerek yok. İşler kendi mecrasında akıp gidiyor zaten. Özellikle hassas konularda aşırı endişeye de paniğe de kesinlikle gerek yok.
Aşırı korumacılığın, gerektiğinden fazla kontrol ve özen göstermenin bir anlamı yok.
Kendimizi ispat uğruna aşırı davranışlarda bulunmaya gerek yok. Aşırı eleştirici olmanın, yargılayıcı davranmanın anlamı yok.
Ne aşırı beklenti içinde olmanın faydası var ne karşılaştığımız her zorlukta yakın çevremizden aşırı yardım beklemenin.
Kıskançlık hepimizin ruhunda var. Aşırıya kaçmamak kayıt ve şartıyla yerine göre kıskançlık hoş karşılanabilir. Kıskançlıkta aşırılık bize hiç fayda sağlamıyor, sağlamaz, sağlamayacak...
Yalnızlık ve yorgunluktaki aşırılık korkuyu artırıyor; anlamı yok.
Aşırı tedbir de tedbirsizlik kadar kötü.
Asabımızı bozmanın; germenin gerilmenin, jestlerimizi aşırı kullanmanın bir anlamı yok.
Ateş püskürmenin, zıvanadan çıkmanın anlamı da gereği de yok.
Dünya nimetlerinden gereği kadar faydalanmak elbette hepimizin hakkı ama aşırı harcamaların pek bir anlamı yok. Aşırı mal düşkünlüğü insanın kalbini ve gözünü karartıyor; abartının anlamı yok.
Sevdiklerimizi iltifatlara boğmanın pek bir anlamı yok. Çoğumuz, bu duyguların, methedilmelerin esiri olabiliriz. Unutmayalım; 'abartılmış iltifatlara mağlup olanlar, mutsuzdur.'
Birini uyuz etmek de bize göre değil; birine, bir şeye uyuz olmak da bize göre değil.
Gıcık olmanın, gıcık kapmanın, gıcık vermenin, kırgınlıkları abartmanın anlamı hiç yok.
Çok meşgulken bile ekstra işlere 'evet' demenin de bir anlamı yok.
Püsküllü yalanlarımızın, kuyruklu yalanlarımızın haddi hesabı yok.
Lüzumsuz nezaketlerde aşırılığa kaçmayalımyeter.
Evet, evet yok; objektiflik için abartı ve tevazua yer yok.
Gereksiz çekişmeleri abartmayalım; haline yanmayıp Hasan Dağı'na oduna gitmenin anlamı yok.