Senaryodaki ustalıktan, oyunculuğa kadar bir çok yönüyle sadece artılarından konuşalmayı hakeden bir film 'Aşkın Kıyameti'. Dünyevi duygular, ruhani boyutlar, döngüler ve 'sonsuza kadar birlikte yaşadılar' şeklinde bir konu ve bütün olarak bizlere sunuluyor aslında. Yılmaz Erdoğan'ın bu zamana kadar bir çok filmini izlemişimdir, gerçekten 'usta'lığını bu filmde bizlere gösterdi üstad.
*
Klasik aşk konulu türk filmlerinin çok çok ötesine giden, ruhani boyutu ve 'çabalamak' olarak nitelendireceğimiz, aslında bizleri bu dünyada kör eden, kimilerine göre gerçeği görmediğimiz şeyleri bizlere bir nebze olsa da katarsis olarak yansıtan bir 'baş yapıt' desek yanlış olmaz.
*
Aslında bir çoğumuzun gerçekten istediği hayatı yansıtıyor yapım, 'özgür' kelimesini, birçoğumuzun 'felaket' olarak yaşayacağı bir deneyim ile anlatıyor Lidya karekterine hayat veren Pınar Deniz. Baştan sonra gerçekten bir 'yolculuk' edasıyla oradan oraya, duygudan duyguya sürüklenip duruyoruz film boyunca. Karışık ya da saçma bir şekilde değil de, o kadar güzel bir olay örgüsü ile oluyor ki bunlar, gerçekten filmin sonunda 'iyiki de izlemişim' dedirtiyor bizlere. Bilinmezliğin güzelliğini kaçırmadan, hayatımızı 'özgür' yaşamayı öğrenmemiz temennisiyle.
*
Filmimizin konusuna gelecek olursak; Reklam ajansı batan, borç içindeki Fırat, katıldığı yoga etkinliğinde şarkıcı kıza aşık olur. Birlikte çıktıkları kendini bulma yolculuğunda bilinmezlikler onları bekler.