İyi kötü, olumlu olumsuz, istenen istenmeyen, kabul gören kabul görmeyen … hemen her şeye bir bahanemiz var değil mi?

İyi kötü, olumlu olumsuz, istenen istenmeyen, kabul gören kabul görmeyen … hemen her şeye bir bahanemiz var değil mi?
Bizden isteneni canımız istemiyorsa en kestirmesi, en kolayı bahane bulmak değil mi?
Yapacağımız çok işi herhangi bir sebeple ertelemek istediğimizde uygun bahaneyi buluvermek, işin en kolayı değil mi?
Yapılması gereken bir işi, başkasının yapacağı bir işi herhangi bir bahaneyle erteletmek, hepimizin yaptığı sıradan işlerden değil mi?
Gönül kırmadan bizim uydurduğumuz bahaneyi muhatabımızın daha kıvrak bir bahaneyle bertaraf ettiğini çoğu kere hepimiz yaşadık değil mi?
Karşılıklı bahaneleri anlayıp da konunun üstüne olmadığımız bahanelerle işleri geçiştirdiğimiz de sıkça oluyor değil mi?
Seni seviyorum, seni sayıyorum, sana değer veriyorum … diyebilmek için birbirinden güzel bahaneler bulduğumuz anlar ne yazık ki olması gerekenden az değil mi?
Bu bahane(ler) ile ne hoş işler yapabileceğimizi, ne açılmaz kapıları açabileceğimizi ıskaladığımız anlar, biraz daha çok değil mi?
Şimdi, herhangi bir sebeple bana 'Bahaneyi anlat.' deseniz, aklıma hemen Nasreddin Hocanın o meşhur fıkrası gelir:
'Nasrettin Hoca'nın, aldığını bir türlü geri vermeyen ya da kırık dökük, delik, kopuk olarak geri getiren bir komşusu Hoca'dan bir gün urgan ister.
Hoca da 'Bizim hanım biraz evvel urganın üstüne un serdi; veremeyiz.' der. Komşusu güler.
'Aman Hocam, hiç urgan üstünde un durur mu, ipe un serilir mi?' diye sorunca Hoca cevabı yapıştırır.
'Neden serilmesin. Vermeye gönlüm olmayınca ipe un da serilir elbet.''
Evet, yapmak istediğimizin yolunu kolayca bulurken istemediğimiz bir şeye de hemencecik bir mazeret bulmaya genel anlamıyla 'bahane' diyoruz.
'Bir şeyin asıl sebebi yerine ileri sürülen sözde sebebe, gerçekle ilgisi olmayan sahte özür ve mazerete'; 'vesileye, sebebe'; 'kusura, noksana' 'bahane' diyoruz.
Bir kusur veya kabahatin istenmeden yapıldığını gösteren ve hoş görülmesini gerektiren sebebe, özre de mazeret diyoruz.
'İstenmeyen bir işten kurtulmak için ileri sürülen bahane', günümüzde, mazeret olarak kullanılıyor.
'Geçerli ve zorlayıcı sebepler göstererek bir kimseden özür dilemeye, mazur görülmesini istemeye, af talep etmeye' de mazeret diyoruz.
Bahane Farsça…Mazeret, Arapça… Her ikisi de Türkçeleşmiş….
Bunlarla ilgili o kadar çok deyim, kalıplaşmış söz var ki dilimizde... (Bu kalıplaşmış sözleri bir başka yazıda detaylı işlemeye çalışalım.)
'Yaptığı şeyi mazur göstermek için mazeret aramaya; kusur bulmaya çalışmaya, tenkit vesilesi aramaya', 'bahane aramak' diyoruz.
Bir şeyi yapmak veya yapmamak için sebep göstermeye; 'kusur bulmaya' 'bahane bulmak' diyoruz.
Yapılmak istenmeyen bir şey için gerçekte mazeret olmayan bir şeyi sebep olarak ileri sürmeye 'bahane etmek' diyoruz.
'İçinde bulunulan durumu açıklayacak bir sebebi ortaya koymaya' mazeret bulmak diyoruz.
Bu deyimler Arapça'da ve Farsça'da bu anlamlarıyla kullanılıyor mu, onu tam bilemiyorum.
İyi şeyler (Her tür ziyaretler, her tür gönül almalar, her tür güzellikler, her tür iyilikler, her tür doğruluklar…) için bahanelerimiz daha çok olur inşallah.
'Gönül ne kahve ister kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane' kabilinden bahanelerimiz artar inşallah.
Evet; 'hemen hepimizin hemen her şeye bir bahanesi var.' desem yanlış olmaz gibime geliyor.…
Evet, evet ne yaparsak yapalım BAHANEMİZ VAR (mı?)