Özcan Türkmen

Mümkün olduğunca sosyal çevreye veya bir duruma uyum sağlamak, başta ruh sağlığımız açısından olukça önemlidir. Uyum sağlamanın temelinde, takdir edersiniz ki, sadelik kaçınılmazdır.
Sadelik, aynı zamanda, iyilik ve doğruluğun esası. Sadelik, belli bir yerde gelişmişliğin de göstergesi... Çevremizle herhangi bir şekilde ilişkilerimiz bozulduğunda bir yandan bunun telafisine çabalarken bir yandan da titizlik gösterip başka uyumsuzluğa düşmemek gerekiyor.
Bize benzeyen insanlarla bir aradaysak uyum problemini çok çabuk çözebiliyoruz. Bu olguya karşı gelmeye ya da bilerek uymamaya genel anlamda 'uyumsuzluk' diyoruz. Hasletlerimiz deforme oluyor; bunu fark ediyor ve de dur diyemiyorsak uyumsuzluk başlıyor işte. Güç dengesi dağılmışsa, roller yanlış dağıtılmışsa uyumsuzluk artıyor. Zihin programlarımızı değiştirmeye zorlamazsak uyumsuz yaşıyoruz. Kapasitemizin tamamını kullanamıyorsak, çözüm odaklı çalışamıyorsak uyum problemleri kendiliğinden artıyor.
Uyum, ufak tefek olumsuzlukları hallederken uyumsuzluk, sivilcenin yara olmasını çabuklaştırıyor. Konuyu bir Çin Atasözü ne de güzel özetliyor bakın: 'Eğer ruh aydınlanmışsa insanda güzellik vardır. Eğer insanda güzellik varsa evde uyum vardır. Eğer evde uyum varsa ülkede düzen vardır. Eğer ülkede düzen varsa dünyada barış vardır.'
Düşüncelerde uyuma dikkat etmeye mecburuz. Unutmayalım; 'Düşüncede uyum, dostluğu doğurur.'
Bu fani dünyada aynı havayı teneffüs ettiğimiz bu dünyada birbirimize tahammül etmek durumundayız. 'Niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım? Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz, aynı gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız ve aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz.'
Çok şeye ayak uyduramasak da sessiz sedasız; debdebeden uzak; olabildiğince sade yaşamak, sadelikten uzaklaşmamak en güzeli elbette.
Herkes Mehmet Akif Ersoy (1873 - 1936)'un 'Sessiz yaşadım, kim, beni nereden bilecektir' dediği gibi olamaz elbette ama bunu, fikir vermesi babından hatırlamakta fayda var.
Birbirimize her zaman, her zamankinden daha çok ihtiyacımız var inanın.
Ne dersiniz; en güzelini aşağıdaki anonim kıssa bize söylemiyor mu:
'Bütün renkler, bir gün bir araya toplanıp hangi rengin en önemli, en özel olduğunu tartışmaya başlar.
Yeşil, 'Elbette en önemli renk benim. Ben hayatın ve umudun rengiyim. Çimenler, ağaçlar, yapraklar için seçilmişim. Yüzüne şöyle bir bakın, her taraf benim rengimle kaplı.' der.
Mavi, hemen atılıp 'Sen sadece yeryüzünün rengisin. Ya ben? Ben hem gökyüzünün hem denizin rengiyim. Gökyüzünün mavisi insanlara huzur verir; huzur olmadan siz hiçbir işe yaramazsınız.' der.
Sarı söz alarak 'Siz dalga mı geçiyorsunuz? Ben, bu dünyaya sıcaklık veren rengim. Güneşin rengiyim. Ben olmazsam soğuktan donarsınız hepiniz.' der.
Turuncu, onun sözünü keserek 'Ya ben? Ben sağlık ve direncin rengiyim. İnsan hayatı için gerekli vitaminler hep benim rengimde bulunur. Portakalı, havucu düşünün. Ben pek ortalarda görünen bir renk olmayabilirim ama güneş doğarken ve batarken gökyüzüne o güzel rengi veren de benim; unutmayın.' der.
Kırmızı, daha fazla dayanamayıp 'Ben hepinizden üstünüm. Ben kan rengiyim. Kan olmadan hayat olur mu? Ben tehlike ve cesaretin rengiyim. Savaşın ve ateşin rengiyim. Aşkın ve tutkunun rengiyim. Bensiz bu dünya bomboş olurdu.' der.
Mor, ayağa kalkarak 'Hepinizden üstün benim. Ben asalet ve gücün rengiyim. Bütün krallar, liderler beni seçmiştir. Ben otorite ve bilgeliğin rengiyim, insanlar beni sorgulamaz. Dinler ve itaat ederler.' der.
Ve bütün renkler, kavgaya tutuşur. Her biri, diğerini itip kakmakta, 'En büyük benim.' demektedir. Bir anda şimşek çakar ve yağmur yağmaya başlar. Bütün renkler, neye uğradıklarını şaşırıp korkuyla birbirlerine sarılır. Yağmurun sesi duyulur, 'Sizi aptal renkler! Bu kavganızın anlamı ne, bu üstünlük çabanız neden? Siz bilmiyor musunuz ki her biriniz farklı bir görev için yaratıldınız. Birbirinizden farklısınız ve her biriniz özelsiniz. Şimdi el ele tutuşun ve bana gelin.'
Renkler bunun üzerine kendilerinden çok utanır. El ele tutuşup birlikte gökyüzüne havalanıp yay şeklini alır.
Yağmur, onlara 'Bundan böyle.' der. 'Her yağmur yağdığında siz birleşip bir renk cümbüşü halinde gökyüzünden yeryüzüne uzanacaksınız ve insanlar sizi gördükçe huzur duyacaklar, güç bulacaklar. İnsanlara yarınlar için umut olacaksınız. Gökyüzünü bir kuşak gibi saracaksınız ve size 'Gökkuşağı' diyecekler, anlaştık mı?''