Farklı bir yazı olsun istedim. Politik yazı olsa kolay. Bazıları şişirme yazıyor. Balon bir yazı olmasın dedim.
Geçmişte birikmiş notlarım vardı. Bazen, çok düşünmekten unutur da oldum.
Bu gün siyasal bir yazı yazmayacağım dedim kendi kendime. Ne yazayım? Ne o ya. Ömründe hiç analiz yapmamış, Paçoz kültürünün sosyal medya yansımalarını kopyalayanlar bizlere,bilgelik taslıyor ya...
Helal olsun dedim densizlerin her geçen gün amip gibi çoğaldığı memleketim ne hale geldi?
Porsuğun yanındaki kafedeyim. Düşünüyordum.DESCARTES geldi aklıma.Cogito, ergosum…
Yani; Düşünüyorum, öyleyse varım. Sanki Descartes olmasaydı düşünmeyecek miydik? Fakat asıl olan varlığı keşfedebilmek.
Var olmadan, düşünemezsiniz. Peki, 'var olmak' nedir?
Hayata bakış açım, ölçümleme ve mukayese yapmadığım hiçbir şeyin matematiksel bir anlamı yok.
Var olmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz bütün mesele bu değil mi?
Hayat matematik ve mantıktır.
Felsefe sonrasında gelir.
Eh! Birazda faydasız şeyler yazalım… Ne o yahu. Sabah kalk politika, akşam yat politika.
Hayat bu değil ki. Doğru bir yaklaşım da değil.
Ömrümüz çok kısa. Oyunlarımız, dar alanda politik kısa paslaşmalar şeklinde oluyor. Kimisi parasıyla, kimisi oyuncaklarıyla, kimisi aşklarıyla oynuyor...
Hele olayın gerçekliğini bilmeyenlerin, her konuda maydanoz olmaları veya fetva vermeleri yok mu?
Vah! Vah!
Aydınlık geçinen şehrimin esir insanları.
Körlüklerinin farkında bile değiller.
Bir süper ego patlaması.
Her şeyi çok biliyorlar.

ODUNPAZARINDAN ESİNTİLER.
Eskişehir'in mütevazı yazarları var. Eskişehir için çaba gösteriyorlar. Kitap yazan arkadaşlar. Onlar önemli. Tarihe not düşüyorlar.
Odunpazarı semtini yazmış. Antik Dorylaion dönemi. Türklerin bu bölgede ilk yerleşim yerlerinden biri.
'Odunpazarı Evleri' kitabı.
Bir dönemin tarihsel, sosyolojik gelişiminin izlerini görüyorsunuz.. Eskişehir'de ilk Frig kitabını da yazan İrfan Ongar. Elinde fotoğraf makinesiyle Eskişehir'in ruhunu çekiyor. Birkaç ay önce Sebahattin'in sıcak sularda bir çay ocağında çay içip hasbihal etmiştik.
Bu güne nasipmiş.
Biraz anlatmıştı.
'Odunpazarı deyince, her evin bir kedisi, her sokağın kumruları vardır. Bunlar her gün gözünüzün önündedir ama fark edememişsinizdir.
Ongar çok sade bir dille onları da anlatıyor. Fotoğraflarla adeta tarihin sayfalarında ruhunuzla birlikte gezinti yapıyorsunuz.
İrfan Ongar Eskişehir Sanat Derneği'ndeki bir söyleşisinde; 'Öyküsü olmayan fotoğraf iyi fotoğraf değildir, fotoğraf sanatı da olamaz' demiş.
Büyükşehir belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen ve Odunpazarı belediye Başkanı Kazım Kurt, Odunpazarı'nda turizmin gelişmesi için çalışmalarına destek veriyor.
Kitabı okuyunca, Eskişehir'i daha iyi anlıyorsunuz. İrfan Ongar'ın çektiği fotoğraflar,tarihin ışıltılarını günümüze yansıtıyor.
Eskişehirli olup, Eskişehir'i yeniden bu gözle görebilme bütün mesele bu.
Ayrıntıları görüyorsunuz.
Hatırlıyorsunuz.


İşte İrfan Ongar, Odunpazarı'nın fotoğraflı öyküsünü yazmış şiir tadında.
Sadece,bestesi yok.
Bestesini de Mithat Körler yapar inşallah.
Kalemine sağlık.
Güzel bir eser.
Lütfen okuyun.
Uzun zamandan beri yazmak istediğim bir yazıydı.
Bu güne nasipmiş..

GENÇ ROMANCILARDAN..
ALİ KARATAŞ genç bir yazar.
1986 ESKİŞEHİR doğumlu. Çocukluk yılları Diyarbakır, Eskişehir, İstanbul üçgeninde geçmiş.
Babası eski bir emniyetçi.
Sanatsal faaliyetlerle ilgilenmiş. Dizilerde ve reklam filmlerinde rol almış
Çok yılar öncesinden tanıdığım ALİ KARATAŞ CHP il gençlik kolu başkanlığı yapmıştı. Bana sorular sorar, söylediklerime o zamanlar çok gülerdi. Tam benim kafadan. Çok yüksek bir algoritma zekasına sahip.
Algılama ve değerlendirme hızı çok yüksek. Hasbihallerimiz, kısa metraj şeklinde olurdu. Kardeşimizin bu ilk eseri bana çok ilginç geldi. Okumam biraz zaman aldı. Nedeni de,zamansızlık. Ali, kendisini aşmak için çaba gösteren ender insanlardan biri.
Hayatın dikenli yollarında yaşama sarılıyor. Çok başarılı olacağına inanıyorum. Nedeni de, yaşamın şifrelerini çözmüş. Hangi paralelde ne yapacağını biliyor.Kafasında kurgulamış.

Kitabın adı, AYNAMIN ARKAYÜZÜ.
İstanbul'un GALATA meyhanelerinde insan manzaralarının kurgu hikayesini yazmış. festivaleler için kısa film yazıp, yönetmiş çekmiş..
Kısacası marifetli.
Projeleri var.
Kafasında bir hikaye yazmak geçmiş. Çocukluk yılları bir film şeridi gibi geçmiş gözlerinin önünden. Nasıl? oldu diye sordum dedi ki; bir gün en derin, en yoğun, en manasını hissettiğim bir anda hikaye belirlendi kafamda.
Kitabında,karakterlere can vermiş. Sanki yeniden insanlarla, karakterlerle tanışır gibi oluyorsun okudukça.
Onların yaşamlarına giriyor çıkıyorsun. Bohem yaşantıların yaşama vurduğu ışıldamalarını keşfediyorsun. Bazen de yaşamımın ruhunu sorguluyorsun.

DESCARTES
Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen, göreceğin tek şey kendi karanlığındır.


Benliğin aslında istediğin sen olmadığını fark ediyorsun. Yaşamın dibe vurmuş paçozluğunun girdabında bir nefes alabilmek için yukarı çıkmaya çalışıyorsun.
Bazen insan içsel sonsuz yolculuğunda şunu anlar. Başkalarını var edebilmek için kendimi yok etmekmiş benim hikayem diyorsun!

Nedenleri içinde saklı.

Önsözünde, daha açmış içeriğini. Nedenselliklerini de anlatıyor. Kendi içsel yolculuğumda 'yapmak istediklerimler' vedalaşıp yapacaklarım ile kucaklaştım dedi.
Bu çok derinliği olan bir tasavvufi bir söz.


Anladım ki çok özel bir yetenek. Ruhunda sanat var.
İşte,'sır' burada..
Arka kapağında özetini anlatmış.

Son cümlelerinden;Bir insan gözleri görüyorken ne kadar kör bakabilirdi? Ya zekasıyla kariyerinin en uç safhalarında başarılarının meyvelerini alıyorken kim, nasıl aptalca bir hayale kapılabilirdi.

'Ben savcı korluoğlu. Şeytanında bir melek olduğunu unutup, başkalarını var edebilmek için ahmakça kendimi yok etmişim'!

Elden ne gelir ki, bu şehir nice imparatorlukları içine gömmüş büyülü bir havaya sahipken benim gibi bir Anadolu gencinin sadece uzaktan bakarak yorum yapma yetkisi olabilirdi.

Başarılar diliyorum kendisine.
Hayatını ışıklar aydınlatsın, ruhunu aydınlık olsun.