'Tabiata karşı bir suçun intikamı, insan adaletinden daha zor olur.' (Dostoyevski)

İnsanların yaşam biçimleri tabiatı örnek alarak oluşmuştur. Ölümü de, doğumu da en iyi doğa anlatır insana…
İnsan doğadan uzaklaştıkça, hem kendi gerçeğini hem de yaradılış gayesini unutuyor. İnsanın doğayı hakimiyet altına alma çabası, hatta rakip ve rant kapısı olarak görmesi yüzünden, doğa ile arasındaki o muhteşem denge bozuldu.
Bugün doğa, insanla arasına 'sosyal mesafe' koydu; Korona ile boğuşan insanlığa 'HAKİKATİNİ': dünyada misafir olduğunu HATIRLATIYOR!
Hem de ne hatırlatma!
Aslında insanlık bu hatırlatmalara, salgınlarla ve doğal afetlerle yaşadığı kitlesel ölümlere hiç yabancı değil.
Veba, kolera, domuz gribi gibi yaşanılan felaketler hala hafızalarda…
Bütün bu yaşanılanlardan bugüne kadar hiç ders alınmadığı da ortada… Peki bundan sonrası için ders alınır mı sizce?
İnsan; sabrı, anlayışı, birlikte yaşamayı, yardımlaşmayı ve sevgiyi öğreten doğadan bu kadar uzaklaşmışken, bu felaket bizi, birbirimize daha kardeş, daha paylaşımcı yapabilir mi acaba?
Biraz moralinizi bozacağım ama birçok kişinin 'salgından sonra çok şey değişecek' öngörüsüne karşılık ben, 'hiçbir şeyin değişmeyeceğini' söylüyorum.
Yarın salgın bitti diyelim. 'İnsanlık adına, insan olabilme adına bir gelişme ve değişme olur mu?' diye umut edenler varsa, hatırlatayım;
Bugün bir yerlerde açlıktan ölen milyonlarca çocuk var. Yarın da olacak.
Bugün kendi ülkelerinden sürülmüş, sığınacak bir yer bulamayan, kimliksiz ve vatansız kalmış insanlar var. Yarın da olacak.
Bugün daha fazla ekonomik ve askeri güç elde etmek amacıyla, bir başka ülkenin kaderini tayin eden emperyalist güçler var. Yarın da olacak.
Doğanın kalbine indirilen beton yığınları… İnsan sağlığını hiç eden beslenme biçimleri… Kağıt üzerinde kalan adalet… Kontrolsüz büyüyen kentler… Gelir dağılımdaki eşitsizlik… Yoksulluğun ve yokluğun bazı kesimlerin kaderi haline gelmesi… Siyaset kurumunun magazinleşip, toplum sorunlarına çözüm üretememesi meseleleri bugün var, yarın da olacak.
Gördüğünüz gibi ne yaşarsak yaşayalım; zengini ve siyasi sınıfı kayıran, felaketleri bile fırsata çeviren zihniyet değişmedikçe, 'ahlaklı bilim' yeryüzüne hakim olmadıkça, doğayla iç içe yaşam kurgulanmadıkça, insanlık adına değişen bir şey olmayacaktır.
Hiç şüpheniz olmasın ki yarın, kendine yetemeyen insanlar ve ülkeler, güçlüler tarafından sömürülmeye ve kullanılmaya devam edecektir.
Muhtemelen bu sömürünün adını da, 'Yeni Dünya Düzeni' ya da 'var olma ve ayakta kalabilme savaşı' koyacaklardır.
Doğa kendini unutan, paraya, makama ve hırslarına teslim olan insana hakikatini 'ölümle' hatırlatıyor.
İnsanlık ölüm denilen hakikati unuttukça, felaketlerden ders almadıkça, fıtratlarına uygun yaşamadıkça, doğanın devasına sarılmadıkça, dolayısıyla asıl sorunun kendisi olduğunu görmedikçe, ne sınavlar bitecek, ne de acılar son bulacaktır...