Odunpazarı Müftüsü Hamdi UZzunharman ve İl Müftü Yardımcısı İbrahim Çayır'ın yazısı...

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) çocukları çok severdi…
Çocuklar da O'nu…

Ne güzel çocuk olmak, hele ki peygamberimizin bulunduğu şehirde…
O'nun bastığı topraklarda oyunlar oynamak… Oyunlar oynarken, şakalaşırken bir bakıyorsunuz yanı başınızda Allah'ın peygamberi… Ne güzel bir his O'nun şehrinde, sokağında, dizi dibinde büyümek… Çocukluğunda peygamberimizi görerek yetişmek ne güzel bir nimettir.

Rabbimizin bu güzel nimetine kavuşan, mutluluk çağı anlamına gelen asr-ı saadet döneminde yaşamış, peygamberimizi görerek büyümüş çok sayıda şanslı çocuk sahabî vardır.. Bu büyük nimete kavuşarak büyümüş çocuk sahabîlerden İslam dinine büyük hizmetlerde bulunmuş, peygamber mektebinden yetişmiş çok önemli isimler vardır... Kimler yok ki bu isimler içerisinde. Allah onların hepsinden razı olsun. Peygamberimizin evlatlığı Zeyd ve onun oğlu Usame, Hz. Ali ve onun çocukları, peygamber torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Hz.Ömer (r.a.)'ın oğlu Abdullah, 10 yaşından itibaren peygamberimizin mübarek dizi dibinde yetişmiş ve oradan peygamberimiz vefat edene kadar ayrılmamış Enes b. Malik ve kardeşi Zeyd, Abdullah ibni Abbas, Ebu Said el Hudri, Sa'd b.Ebi Vakkas, Vahiy katibi Zeyd b.Sabit ve daha nice şanslı, gözünü peygamberimizin yaşadığı topraklarda O henüz hayattayken açmış çocuk sahabi...

Onların masum çocuk dillerinden, onların ışıl ışıl bakan gözlerinden peygamberimizi görmek, dinlemek ne kadar güzel olurdu. Gelin peygamberimizi o Nurlu Medine şehri'nin çocuklarından dinleyelim. Hangi birinden başlasak ki? Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.)'dan başlayalım.. Peygamberimizin gözünün nuru o cennet bahçelerinin gençlerinden... Peygamberimiz o çok sevdiği torunlarını öper, koklardı. Onlara merhametle sarılırdı. Omzuna, sırtına alır gezdirirdi. Hz. Hüseyin'i Hz. Peygamber (s.a.v.)'in omuzunda gören birisi ona: 'Ne iyi bir bineğe binmişsin.' deyince Rasûlullah (s.a.v.) 'O da ne iyi binicidir.' diye cevap vermiştir. (Tirmizî, Menakıb, 31)

Hz.Aişe (r.a.) annemizin rivayet ettiğine göre: 'Çölde yaşayan bedevîlerden bir grup Resûlullah (s.a.v.)' in huzuruna geldiler ve siz çocuklarınızı öpüyor musunuz? diye sordular. Peygamberimiz:'Evet' diye buyurdu. Onlar, fakat biz, Allah'a yemin ederiz ki, onları öpmüyoruz, dediler. Resûlullah (s.a.v.) 'Allah sizin kalblerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!' buyurdu. (Buharî, Edeb 18; Müslim, Fezail 164.)


Peygamberimizin dizi dibinde büyümüş bir çocuk da peygamberimizin evlatlığı Zeyd'in oğlu Usame (r.a.)'dır. Gelin O güzel çocuk sahabîye kulak verelim.. Usame bin Zeyd (r.a.)'in şöyle dediği rivayet olunmuştur: 'Rasulullah (s.a.v.) beni alır dizine oturturdu. Hasan'ı da öbür dizine oturturdu, sonra bizi sinesine basarak: Allah'ım bunlara rahmet ve saadet ihsan buyur. Çünkü ben bunların hayır ve saadetlerini diliyorum diye buyururdu.' (Buhari, Edeb No:1974)

Bir de peygamberimizle 10 yaşında iken tanışan ve bu dünyamızdan ayrılışına kadar o güzel peygamberin yanından hiç ayrılmayan Enes bin Malik ne diyor peygamberimizden bahsederken... O'na kulak verelim. 'Nebi (s.a.v.) kimseye sövmezdi. Ne lüzumundan fazla söylerdi ne de lanet ederdi.' (Buhari, Edeb No:1985) Başka bir rivayette ise Enes b.Malik peygamberimizden şöyle bahsetmektedir. 'Nebi (s.a.v.)'e 10 sene hizmet ettim. Bir kere bana (canı sıkılıp da) Öf demedi. Niçin böyle yaptın da demedi, böyle yapsaydın da demedi' (Buhari, Edeb No:1987)

Enes b. Malik'in, Zeyd adında bir de kardeşi vardı. Bu Zeyd'in de adını Umeyr koyduğu bir kuşu vardı.. Peygamberimiz Zeyd'e Ebu Umeyr yani Umeyr'in babası diye seslenir ve şakalaşırdı.. Serçe benzeri kırmızı gagalı bu kuşun cinsine araplar Nugayr derlerdi. Bir gün bu Ebu Umeyr'in çok sevdiği kuşu öldü. Çok üzülen bu çocukcağıza peygamberimiz teselliye gelmiş ve ona kafiyeli bir şekilde Ey Ebu Umeyr, Ne oldu Nuğayr. diye söyleyince o hüzünlü çocuğun üzüntüsü gitmiş ve gözlerinden süzülen yaşların yerini gülümseme alıvermişti. Bu olayı Ebu Umeyr'in abisi Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatıyor: 'Rasulullah (s.a.v.) biz çocukların arasına karışır ve güler yüzle bize latife ederdi. Hatta kuşu ölen küçük kardeşime: Ey Ebu Umeyr, Ne oldu Nuğayr diye latife ederdi' (Buhari, Edeb No:2003)

Peki, babası Uhud Savaşı'nda şehit düşen yetim Beşir b. Akrebe'yi bir bayram sabahı ağlamaklı gören peygamberimiz o yavrucağa yanaşıp 'Ağlama! Ben baban, Âişe de annen olsa istemez misin?' diyerek onu teselli ettiğinde o yavrucağın sevincinin ah dili olsa da konuşsa...

Sözün özü; Peygamberimiz (s.a.v.) çocukları severdi, çocuklar da O'nu.. Peygamberimiz (s.a.v.) çocuklara değer verirdi, çocuklar da O'na... Peygamberimiz (s.a.v.) çocuklara güvenirdi, çocuklar da O'na. Selam olsun tüm sahabî çocuklara, çocuklukları peygamberle her günü bayram olmuş güzel insanlara…


KUR'AN-I KERİM VE SÜNNET AÇISINDAN ÇOCUK HAKLARI

İslam hukukunda, doğumla başlayan ve ergenlik çağına kadar devam eden döneme 'çocukluk', bu dönemi yaşayana da 'çocuk' denir. İslam'da çocuk hakları iki bakımdan değerlendirilir: a) İnsan olarak sahip olduğu genel haklar, b) Çocuk olarak sahip olduğu özel haklar.

Çocuk haklarını ilk defa dile getiren Sevgili Peygamberimizdir. 'Güzel isim ve iyi terbiye çocuğun babası üzerindeki haklarındandır.' (İbn Mace, Edeb,3)

Çocuk Hakları: 1) Hayat Hakkı: Çocuğun ana rahminde ilk günden itibaren başlar. Allah (C.C) şöyle buyurur: 'Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyiniz. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşru bir hak karşılığı olmadıkça Allah'ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah (C.C) bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.' (En'am, 151)

'Onlar Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.' (Furkan,68)

Çocuğun doğum öncesi hakları şunlardır: a)Kürtaj yasaktır. b) Çocuğun düşmesine sebep olanlar cezalandırılır. Doğum sonrası hakları: a) Güzel isim hakkı. Peygamberimiz şöyle buyurur: ' Siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız,. Öyle ise çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.' (Ebu Davud, Edep,61) b) Emzirilme Hakkı: Yüce Allah şöyle buyurur: ' Biz insana ana-babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınma sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır...' (Ahkaf,15) c) İyi Terbiye: Çocuğun hem dünya hem de ahiret mutluluğunu hedef alır. Peygamberimiz bu terbiyeyi anne ve babanın, çocuğuna bırakacağı 'en güzel miras' olarak nitelendirmiştir. (Tirmizi, Birr,33) Bu terbiyede şunlar yer alır: Çocuğun ihtiyaç duyduğu bütün insani ve ahlaki faziletler. Sosyal kural ve davranışlar. Örneğin Peygamberimiz Ebu Rafi b. Amr el Caferi (r.a)'e şöyle buyurur: 'Evlat! Besmele çek, önünden ye! 'Evlat! Hurma ağacını taşlama. Yere düşenden ye:' ( Tirmizi,584) Dini inanç ve değerleri öğretme ve alıştırma. Doğumunda kulağına ezan ve kamet okunması. Doğduğunda damağına hurmayı ezerek sürmek. Akika kurbanı. Çocuk konuşmaya başladığında (İsra,111) ayetinin ezberletilmesi, uygulamasına yardımcı olma, 7 yaşında namaz kılmasını tavsiye etmek, büluğ çağına ibadetleri uygulayabilecek olgunlukta girmesine destek olma. Ruh ve beden bakımından sağlıklı, bilgili ve faziletli olmasına katkıda bulunma. Sanat ve hüner sahibi olabilme kabiliyetine erişme… Ayrıca çocuklara yüzme, atıcılık, binicilik gibi sportif faaliyetler öğretilmelidir. ( Darimi, 2/124)

Eşit muamele: Erkek ve kız çocukları arasında ayrım yapılmamalıdır. Adalet üzere hareket edilmelidir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (C.C) şöyle buyuruyor: 'Dilediğine kız çocuk, dilediğine erkek çocuk verir yahut hem kız hem erkek çocuk verir.' ( Şura 49-50)
Peygamberimiz şöyle buyurur: ' Aralarında herhangi bir ayrım yapmaksızın çocuklarına karşı eşit davranmak, ana babanın başlıca görevlerinden biri ve aynı zamanda çocuğun da tabii hakkıdır.' ( Müsned 4,269)

Günün Duası:
Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; rabbimiz, duamı kabul eyle! (İbrahîm; 40)