Bazı fıkralar vardır, roman yazsanız anlatamayacağınız kıssadan hisseleri şak diye verir.
Mesela, 'Dur bakalım n'olacak?' diye bir fıkra vardır ki…
Adam iş gezisine çıkmış, dönmüş, akşam yemekte karısına sormuş:
'Eee anlat, bakalım, ne var, ne yok?'
Kadın, şuradan, buradan bir şeyler anlatmış, adam yetinmemiş:
'Başka başka ne var?'
'Valla ne olsun işte, bir de şey oldu ama!'
Adam hemen dikilmiş:
'Nedir, ne oldu?'
Kadın başlamış anlatmaya:
'Yahu geçen gün çarşıya çıkmıştım, peşime biri takıldı. Bilirsin ben sokakta çok ciddiyimdir, yüz vermeden yürüdüm, gittim ama biraz sonra baktım ki herif peşimde...'
'Eee, dur bakalım n'olacak?'
'Dairenin kapısını açtım, döndüm kapayacağım, adam da içeri girmez mi?'
'Eeee, dur bakalım n'olacak?'
Neyse paketleri bıraktım, yatak odasına geçtim, adam da benimle beraber...'
'Eeee, dur bakalım n'olacak?'
'Perdeleri kapattım, soyundum, dökündüm, çok yorgundum, şöyle bir yatağa uzandım, baktım adam da benimle birlikte yatakta...'
'Eeee, dur bakalım n'olacak?'

Kadının tepesi atmış:
'Ulan salak, daha dur bakalım n'olacağı kaldı mı? Olanlar oldu, anlasana!'
Her şeyi ve her olayı 'Dur bakalım n'olacak?' diye aptal aptal izleyenler var ya, işte onların dikkatine sunulacak bir kıssadan hissesi vardır, bu fıkranın.
Üzerine çok fazla da yazı yazmaya, söz söylemeye gerek de yoktur da biz gene de mesajımız kısa bir anekdotla verelim;
Doktor yanık tedavisi gören hastasını inceleyip 'Yanıkları anlıyorum da vücudunuz bunca kırık nasıl oluştu? Anlamış değilim' deyince hasta inleyerek yanıtlamış;
'Yanıyordum, kürekle vurarak söndürdüler.'
Cebindeki, mutfağındaki, işindeki, ocağındaki yangını kürekle söndürülenler hala 'Dur bakalım n'olacak?' diye herkesi cayır cayır yakıyor, farkında değiller…