İnan Çalışır yazdı

Hayatın gerçeklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor.
Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor.
Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.
Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar.
Herkesi kendilerine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar.
İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı.
Hayatlarında eğlenmekten başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.
Çocuklar hayattan bihaber.
Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz.
Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.
Susuzluk nedir, hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar.
Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha 'susadım' demeden ağzına suyu dayıyoruz.
Çocuklar hiç üşümüyor.
Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz, hiç titremiyorlar.
Çocuklar hiç ıslanmıyorlar.
Evden arabaya kadar üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz.
Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz.
Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz, yorulmasınlar diye.
Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.
Çocuklar hissetmiyor yaşamı.
Açlığı bilmedikleri için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor. Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek ülkemize. Bu sorunu devlet derinden hissetmeli.
Bu sorunun çözümü için çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli.
Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı.
Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli.
Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek.
Dikkate almaz isek gelecek pek parlak görünmüyor.
Çocukları duygusuz yapan 'duygusuz yetişkinler' problemini çözmek lazım. Çözüm millî ve manevî değerlerimiz odaklı ve işaret edilen yanlışları giderecek istikamette olmalı. Çocuklarımızı ebeveynleri olarak, sevgiye yanlış manalar yüklüyoruz. Bozuk düzende özellikle millî ve manevî değerlerimizden uzak kalmamalıyız. Şimdi gelelim duygusuz nesil kısmına. Her çocuk her birey sevgiyle yetişmiyor. Ama her sevgisiz çocuk da gidip birini öldürmüyor.
Verdiğimiz sevgiyi, sevgi sanıyoruz! Çocuklarımız daha çok teknolojik aletlerin sevgisiyle büyüyorlar. Ve bu nesli ebeveynleri yetiştiriyor. Onlara sevgilerini gösterecekler diye fazlasıyla şımartıyorlar. Bu nedenle sorunun özünü ebeveynlerin davranışlarında aramak gerekiyor.
Duygusuz değil bilinçsiz bir nesil geliyor.
Neden böyle oluyor?
Ne yapılmalı?
Çok mu vefalıyız?
Ebeveynlerin ve öğretmenlerin idealleri, yaşamdaki başarılı uygulamaları çocuklarımızın geleceğini belirler.
Üç maymunu oynadığımız müddetçe, ektiğimiz tohumlardan verim alabilmek mümkün olmayacaktır. 'Zamane neslin suçu' diyerek, biz yetişkinler dünyaya getirdiğimiz çocuklarımızı yetiştirirken yaptığımız hataların bedelini onlara yükleyemeyiz. Çocuk yetiştirmeyi bilmiyorsak, çocuklarımızı hayatın sorumluluğuna değil, konforuna ortak ediyor isek ne ekersek onu biçeriz!
Eğitim evde başlar.
Anne-Baba olmanın önemi iyi eğitimli, iyi ahlaklı çocuk yetiştirmekle başlar!