İl Vaizi Celalettin Mert'in yazısı...


Muallim, ilim öğreterek insanı yücelten kimseye denir.Mürebbî ise, kişiyi gerek Rabbine gerek topluma gerekse nefsine karşı nasıl davranması hususunda eğiten kimseye denmektedir. Günümüzde genel olarak kullanılan 'eğitim ve öğretim' kelimeleri bu iki kavramı ifade etmektedir.
Kur'an'da 'malik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mabud'(Ragıb el-İsfahanî, el-Müfredat, 'rbb' md.) manalarına gelen 'Rab' kelimesi Allah'ın (c.c.) isimlerinden bir tanesidir. Bu da Allah'ın mürebbî olduğuna işaret etmektedir. 'O, Kur'an'ı öğretti'(Rahman 55/2); 'O kalemle yazmayı öğretti' (Alak 96/4) gibi ayetlere baktığımızda Allah'ınmuallim olduğu görülmektedir. Dolayısıyla mürebbîlik ve muallimlik, özü itibariyle Rahmanî kavramlardır.
Hz. Peygamber,Kur'an'ın en güzel temsilcisi ve Allah'ın kutlu elçisi olduğu için bu iki görev hususunda da bizlere güzel bir örnek (üsve-i hasene) teşkil etmektedir. Bu bağlamdaRasûlullah kendi söylemiylemuallim olarak gönderilmiştir(İbnMace, Sünnet, 17).Diğer bir rivayete baktığımızda iseRasûlullah;'Allah beni sıkıntı verip zorlaştırıcı olarak göndermedi. Beni ancak kolaylaştırıcı bir öğretmen olarak gönderdi' (Müslim, Talak, 29)buyurarak bu görevdeki yöntemini ümmetine ifade etmiştir.
Eğitim ve öğretimin önemini çok iyi bilen Hz. Peygamber, bunu gerçekleştirirken farklı yöntemler uygulardı. Her şeyden önce O, kendisinden tavsiye isteyen insanların her birinin durumunu, anlayış seviyesini, ruh halini ve ihtiyacını dikkate alarak farklı tavsiye ve muamelede bulunurdu.
Hz. Peygamber, muhatabını mahcup etmez ve onu güç durumda bırakmazdı. Medineli genç bir sahabî, yasak olduğunu henüz bilmediği sıralarda namaz esnasında aksıran birisine 'Yerhamükallah' demişti. Cemaat, bakışlarıyla ona tepki göstermiş, o da 'Yazıklar olsun! Ne oluyor da bana bakıyorsunuz?' diye karşılık vermişti. İnsanların üstelemeleri üzerine ise susmak durumunda kalmıştı. Namazın ardından Hz. Peygamber'in kendisine nasıl davrandığını şöyle anlatıyordu:
'Ne ondan önce ne de sonra daha güzel öğreten birini gördüm. Vallahi Resûlullah beni ne azarladı ne bana vurdu ne de hakaret etti. Sadece, 'Bu namazda insan kelamı konuşulmaz. Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur'an okumaktır' dedi' (Müslim, Mesacid, 33).
Hz. Peygamber, insanların kusurlarını yüzlerine vurmaz, hoşlanmadığı tutum ve davranışlar karşısında, 'Şu insanlara ne oluyor ki!' veya 'İçinizden bazıları şöyle şöyle yapıyorlarmış!' gibi ifadelerle isim vermeden uyarıda bulunarak anlatımda dolaylı bir üslûbu tercih ederdi. Böylelikle muhataplar, topluluk içinde bir mahcubiyet duymadan gerekli dersleri çıkarırlardı.
Sevgili Peygamberimizin diğer bir yöntemi ise insanları eğitirken zaman zaman iltifat etmek suretiyle onları teşvik etmekti. Bir gün sahabenin hafızlarından olan Übey b. Ka'b'a; 'Ey Ebu'l-Münzir! Ezberinde olan ayetlerden hangisi daha büyüktür?' diye sormuştu. O da Allah ve Resûlü daha iyi bilir, deyince, Resûlullah aynı soruyu tekrar sordu. Übey b. Ka'b; 'Allahü la ilahe illa hüve'l-hayyü'l-kayyûm' deyince Kutlu Nebî onun göğsüne hafifçe vurarak, 'Ebu'l-Münzir, ilim sana mübarek olsun!' buyurdu (EbûDavûd, Vitr, 17).
İnsanları eğitirken ve onlara bir şeyler öğretirken kolaylık göstermek, Hz. Peygamber'in öne çıkan eğitim metoduydu. 'Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!' (Buharî, İlim, 11) ifadeleri, onun eğitimdeki yaklaşımını ortaya koyuyordu.
Resûl-i Ekrem'in konuşma ve söyleşilerinde, beden dilini de güzel bir şekilde kullandığı anlaşılmaktadır. Eğitim faaliyetinde, muhatabın durumuna göre yumuşak, içten ve dokunaklı bir ses tonuyla veya yüksek sesle konuşmasının yanı sıra, jest ve mimikleriyle de muhatabın ruh dünyasını harekete geçirirdi.
Sonuç olarak,Rahmet Elçisi'nin uyguladığı terbiye ve eğitim, merhamet eğitimidir.Hz. Peygamber'in terbiye, eğitim ve öğretim yöntemi, beden, zihin, ruh ve duygu dünyası bakımından güçlü, sağlıklı ve dengeli bir neslin yetişmesi ve geleceğe hazırlanması için en değerli örneğimizdir. Zira insan eğitimi gibi kutlu bir görev, yumuşaklık ve tevazu kadar, ciddiyet, izzet ve vakar da ister. Doğrusu, tabiatı ve yetişme tarzı ne olursa olsun her insanın, Kur'an-ı Kerîm'in zengin ve canlı örneğini sergileyen ve ahlakî güzellikleri tamamlamak için gönderilen Sevgili Peygamberimizden alacağı numune-i imtisal haller, örnek tutum ve davranışlar mutlaka olacaktır.