Son yıllarda ülke gündeminde kültürel zenginliği ve turistik ögeleri ile dikkat çeken Eskişehir bir göçmen kenti olması ile de biliniyor. Bu hafta Eskişehir'in kısa göç mazisi üzerinde dururken Balkan kültürü zenginliğine de dikkat çekeceğiz.
Türkiye'nin kadim kentlerinden biri olarak kabul gören şehrimizin temelleri Antikçağ'da kurulan Doryleaum (günümüzde sıcak sular mevkide) kentiyle yükselmiştir. Asırlarca çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapan Eskişehir, Selçukluların Anadolu'yu fethetmelerini müteakip Anadolu'yu Türkleştirmeye çalışan beylerin iskan faaliyetlerine konu olmuştur. Tarihi Odunpazarı bölgesi 1176 Miryakefalon Savaşı'ndan sonra yerleşime açılmış, şehrin ilk yerleşim alanları buradan genişlemeye açılmıştır. Fatih döneminden itibaren ise Eskişehir adının kaynaklarda kullanıldığı görüyoruz. 1476 tarihinden sonraki kayıtlarda Sultanönü Sancak merkezinin Eskişehir olduğu biliniyor.
16. Y.Y.'nin ikinci yarısında Eskişehir için karanlık günler dönemi; çünkü Celali İsyanları Eskişehir'de yağmanın, soygunun, asayişin bozulmasının önemli nedenlerinden biri olarak tarih sahnesinde. Asayişin bozulmasına yol açan bu isyanlar Eskişehir'in ticari kent kimliğine de zarar veriyor; başka bölgelerde olduğu gibi Eskişehir'in de ticaret yolları önemini kaybediyor; ticaret yolları denizlere açılırken, Anadolu'nun dünya ticareti içinde önemi azalıyor. Bu gerileme bir taraftan Eskişehir'i kısa bir sürede kent kimliğinden uzaklaştırıyor, diğer taraftan kente geri adım attırıyor ve artık Eskişehir bir Anadolu kasabası…
Eskişehir 19. Y.Y.'e kadar yoksul bir Anadolu kasabası olarak anılıyor. Bu nedenle 17.Y.Y.'de itibaren konar-göçer toplulukların topraklandırılması için Eskişehir bölgesinde yapılan çalışmalar amacına ne yazık ki ulaşamıyor... 19. Y.Y. boyunca dünya ölçeğinde önemli bir ticari meta olan Lületaşı bile, kentin ekonomik ve sosyal açıdan bir cazibe merkezi olmasına katkı sağlayamıyor. Dönemin kayıtlarına bakıldığında Eskişehir, bölgeyi ziyaret eden gezginlerin büyük kısmı tarafından 'yoksul, bakımsız bir mahal'…
1860 yılından itibaren ise şehrin görünümünün yavaş yavaş değişmeye başladığını görüyoruz. Bu değişimde rol alan önemli unsurlardan biri de, kuşkusuz Eskişehir'e yerleşen göçmenler; Diğer önemli faktör 1894 yılında işletmeye açılan Berlin-Bağdat Demiryolu'nun Eskişehir'den de geçmesi. Demiryolunun inşası ile önemi artan Eskişehir, çok kısa sürede şaşırtacak ölçüde canlanıp, şehirleşmeye yelken açıyor. Eskişehir'i başkent İstanbul'a doğrudan bağlayan demiryolu, kentin ticari yaşamının da yeniden yapılandırılmasını sağlıyor. Kent içinde yer alan istasyon, çevre köylerden gelen tarımsal ürünlerin Eskişehir'de toplanmasında, kır ile kent arasında ekonomik ve kültürel bağların kısa sürede oluşturulmasında oldukça önemli bir fonksiyona sahip…
19. Y.Y.'de hızlanan göç hareketleri ise 20. Y.Y.'de bir kültürel kimlik kazandırıyor Eskişehir'e… 1771'de Kırım'ın Ruslar tarafından işgaliyle, Osmanlı'da göç sorunu baş gösterirken 1789-1800 yılları arasında Kırım'dan göç edenlerin sayısının 500.000 civarında olduğu kayıtlarda yer alıyor; 1815-1828 döneminde Kırım'dan yeni göçlerin dalga dalga Anadolu'ya ulaşması dünya genelinde de dikkat çekiyor. Göçmen guruplarının önemli bir kısmı ise Eskişehir civarına yerleştiriliyor. 1828-1829 Osmanlı-Rus Harbi esnasında da Tuna boylarında yaşamakta olan bazı Tatar kabileleri, yaklaşan Rus tehlikesi sebebiyle, aileleriyle birlikte özellikle Eskişehir Sancağı'nın Çifteler Çiftliği'ne getiriliyor. Tespit edildiği üzere Eskişehir göç sorunuyla karşılaşılmasının hemen ardından bir göçmen buluşma noktası olmuş vaziyette. Eskişehir'de göçmenlerin iskan ettirilmesi ise Osmanlı İskan Siyaseti'nin bir neticesi doğal olarak. İskan politikalarının belirlenmesinde sınırların güvenliği ve stratejik hedefler, iktisadi ve mali kaynakların artırılması, etnik dengenin sağlanması ve toprağın işlenilir hale getirilmesi önemli kriterler arasında; Eskişehir de bu kriterlere zemin oluyor…
Diğer taraftan Osmanlı/Rus ve Balkan savaşları Anadolu topraklarına yapılacak olan göç hareketini tetikliyor. Rus coğrafyası, Kırım, Kafkasya ve Balkanlardan binlerce göçmen Eskişehir'e yerleşiyor. Dilleri, müzikleri, hikayeleri, değerleri, mutfakları, kıyafetleri, hatıraları, günlük yaşam eşyaları ile gelen bu göçmenler kent kültür mozaiğine çok değerli parçalar ilave ederken Eskişehir'i zengin bir kültür merkezi yapıyor.
Balkan göçmenlerinin kültürel zenginlikleri ve kimlikleri de oldukça renkli. Rumeli türkülerini dillerinden düşürmeyen, çalışmanın/emeğin kutsal değerini içselleştirmiş, dürüst, çevreyi güzelleştirmeye çalışan, tabiata ve canlılara saygılı, çok zengin bir mutfağa sahip, Batı/Doğu kültürlerini sentezlemeyi başarmış, ahlaki değerlere sıkı sıkıya bağlı, Cumhuriyetin kuruluş değerleri ve tarihi ile barışık, gelenek ve göreneklerin yaşayan/gelişen yönü ile beraber olmayı bilen bu saygıdeğer yurttaşlar da güzel kentimizin dikkat çeken renklerinden. Özellikle Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Bosna Hersek, Kosova ve Arnavutluk'tan gelen bu değerli Eskişehirliler bir Balkan halısının birbirinden güzel motiflerini oluşturuyor. Bizler de, bu kentin kültürel zenginliğine aşık, bu zenginliğin giderek artmasını arzulayan Eskişehirliler olarak bu motiflerden çok daha fazla haberdar olmak istiyoruz…
Eskişehir'de yaklaşık 200 yıldır boy veren Balkan Kültür Çiçeği turistik bir değer olarak şehrimize gelen yerli ve yabancı turistlere sunulmalı, onların gezgin dünyasında da kök salmalıdır…