Merhaba Değerli Okurlar;
Geçtiğimiz hafta Yargıtay'ın depremle ilgili verdiği kararları incelemiştik.Bu hafta ise emsal Yargıtay nafaka kararlarını anlatmaya çalışacağız.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından tazminatların miktarı ve yoksulluk nafakasının reddi yönünden; davalı erkek tarafından ise kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen tazminatlar ve velayet hakkında verilen karar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddî ve manevî tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî (TMK m. 174/1) ve manevî (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; davalı erkeğin cezaevinde hükümlü bulunduğu, yapılan araştırmada geliri ve mal varlığının bulunmadığı gerekçesiyle davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir. Davalı erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmasını engellemez. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün çalışmasına bedensel veya ruhsal bir engeli bulunmadığı sürece, düzenli bir gelirinin bulunmaması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz. Aksi düşünce, yoksulluk nafakası alacaklısının haklarının ileriye dönük olarak kaybedilmesine sebep olur. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün ekonomik durumu, ancak nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınır. Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadının kusursuz olduğu belirlenmiştir. Yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasından davacı kadının çalışmadığı, düzenli ve yeterli gelirinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesi koşulları davacı kadın bakımından oluşmuştur. Davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde talebin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
Ortak çocuğun velayetine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İlk derece mahkemesince davalı babanın cezaevinde bulunması sebebiyle ortak çocuğun babaanne yanında yaşadığı, annenin velayet talebi bulunmadığı ve uzman raporu gereğince velayetin babaya verilmesine karar verilmiş bölge adliye mahkemesince, davalı babanın hükümlülük sebebiyle cezaevinde ve vesayet altında olduğu, bu durumda velayet görev ve sorumluluğunu yerine getiremeyeceği, mahkumiyetine ilişkin ceza mahkemesi kararında da Türk Ceza Kanununun 53. maddesi gereğince alt soyu üzerindeki velayet hakkını kullanmaktan yoksunluğuna karar verilmiş olduğu nazara alındığında müşterek çocuğun velayetinin davalı babaya verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle uzman raporu alınarak, velayetin anneye verilmesinin çocuğun menfaatine olup olmayacağı konusunda tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca velayet ve kişisel ilişki konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun 'üstün yararı' (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1. 34.3/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Velayet düzenlemesi kamu düzenine ilişkin olup, resen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Tarafların davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Bu sebeple bölge adliye mahkemesince, gerekirse inceleme tarihi itibariyle idrak çağında bulunan çocuğun talimat yolu ile velayet konusundaki görüşü de alınmak suretiyle; 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince, aile mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan yeniden inceleme ve rapor istenip, ebeveyn ve ortak çocuk ile görüşülmek suretiyle ortak çocuğun eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki görüşünün uzmanlar tarafından alınması, davacı annenin barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumuna göre çocuğun sağlıklı gelişimi ve bakımı için velayeti üstlenmeye engel bir durumunun bulunup bulunmadığının araştırılması ve toplanan diğer delillerler birlikle değerlendirilmek suretiyle, velayet ve kişisel ilişki konusunda bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde bu yönlerden yeniden karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi.
Yukarıda anlattığımız üzere bir kişinin çalışmaması yani gelirinin olmaması nedeniyle nafaka ödemekten kurtulması söz konusu dahi değildir. Kısacası eliniz ayağınız tutuyor çalışın demek istemiş…