Hz. Peygamberin Allah'tan getirdiği ve 'ZaruratiDiniyye' olarak bilinen hükümleri, haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul ile bunların gerçek ve doğru olduğuna inanmak demektir. İslam bilginleri arasında imanın tanımı ve mahiyeti konusunda bazı farklılıklar bulunmaktadır. İmanı sadece kalp ile bilmek veya dil ile ikrardan ibaret şeklinde tanımlayanlar olmuştur. Ancak ehl-i sünnet alimlerinden Eşari ve Maturidiler imanın kalp ile tasdik olduğunu, Ebu Hanife ise kalp ile tasdik, dil ile ikrar olduğunu söylemiştir. Buna karşılık bazı alimler de kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel olarak kabul etmişlerdir.
İmanın esasları Allah'ın varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kader ve kazaya yani hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır. İmanın Allah katında makbul olabilmesi için imanda şüphe bulunmayıp kalben kesin olarak inanılması, bütün lük olması, (inanılması gereken şeylerin tamamına inanılması) iman ve ibadete şirk karıştırılmaması, yeis halinde olmaması, (ölümden ve ilahi karşılaşmadan önce olması) dinde kutsal sayılan şeyleri, ayetleri, dini hükümleri küçümsememesi gerekir. Günümüzde maalesef iman ve iman esaslarında toplumda zafiyet söz konusudur. İmanî konularda şüpheye yer yoktur. İman ve iman esaslarının hikmetlerinin yarısı akılla izah edilebileceği gibi yarısı da nakille izah edilebilir. İman ve iman esaslarını akıl ve mantıkla izah edemeyeceğimiz aşikardır. Örnek vermek gerekirse Allah ve melekleri, ahiret hayatı gibi konuları akıl ve mantıkla izah edemeyiz. Yüce Allah buyurur ki; 'Onlar gayba iman edip namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.' 'Onlar hem sana indirilene hem de senden önce indirilene, ahirete de bunlar kesin olarak inanırlar.'(1)
Kur'an'ı Kerim'de ki ayetlere ters düşen hadislerin olması mümkün değildir. Ne var ki hadislerin pek çoğunu reddeden bir anlayışı da kabul etmemiz mümkün değildir. İman ve iman esaslarına Kur'an ve sünnetle birlikte kabullenip inanmaktır. Cibril hadisi olarak bilinen Cebrail (a.s.)'ın ve Hz. Peygamberin de bulunduğu bir sahabe topluluğuna insan suretinde gelip iman, İslam, ihsan ve kıyamet alametleri gibi bazı soruları Allah Rasulünesorarak cevaplarını almıştır. İşte Cebrail (a.s.)'ın bizzat soru sorarak ve cevaplarını tasdik ederek telkin ettiği bu hadise Cibril hadisi denir. Abdullah b. Ömer'in babası Hz. Ömer'den naklettiği bu hadis konumuzla ilgili olduğu için köşemize almakta fayda vardır. Bir gün Rasulüllah (sav) efendimizin yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kimse kendisini tanımıyordu. Doğru Peygamber efendimizin yanına oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu ve 'Ya Muhammed! Bana İslam'ın ne olduğunu söyle' dedi. Rasulüllah (sav) İslam; Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şahadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir buyurdu. O zat 'doğru söyledin' dedi. Babam dedi ki; biz hayret ettik zira hem soruyor hem de tasdik ediyordu. 'Bana imandan haber ver!' dedi. Rasulüllah (sav) Allah'a, Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanman bir de kadere, hayrına, şerrine inanmandır' buyurdu. O zat yine 'doğru söyledin' dedi. Bu sefer bana 'ihsandan haber ver!'dedi. Rasulüllah (sav) Allah'a onu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görüyor buyurdu.' (2) Hadisin bu bölümü konumuzla ilgili olduğu için iman ve iman esaslarında, iman ve ameli bir arada zikredilmektedir. Sevgiyle kalın, hoşçakalın.