Günümüzde bazı kesimlerce hala 2. Dünya Savaşı döneminde Başbakanlık yapmış İsmet İnönü dönemi eleştirilir, günümüz koşulları ile o dönem kıyaslanır ve 'CHP siyaseti' yapılır. Ancak kim birini nerden vuruyorsa aslında oradan vurulur. O dönemin koşullarını doğru düzgün analiz edemeyenler 60-70 yıl öncesi ile günümüz teknoloji dönemini kıyaslayıp kendine siyasi alan yaratmaya çalışır.

O dönemlere inersek bir yandan Osmanlı Devleti'nden geriye kalan borçlar, bir yandan Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki ekonomik tablo ve 1929 Dünya Ekonomik Bunalımın yarattığı olumsuz koşullar genç Cumhuriyet ekonomisinin başa çıkmak zorunda olduğu güçlüklerdi. Bir de tüm dünyayı kan gölüne çeviren İkinci Dünya Savaşı, durumu daha da kötüleştirmişti. 2. Dünya Savaşı yıllarında ekonomide ortaya çıkan sorunlar nedeniyle sosyal, kültürel ve gündelik yaşam sarsılmıştı.

O dönemde ülke ekonomisi ağırlıklı bir şekilde tarıma dayanmaktaydı. Çiftçinin tarım yapmak için bir çift öküze sahip olması zenginlik göstergesi hatta tarlayı sürmek için kullanılan büyükbaş hayvan sahibi olmak lüks olarak görülmekteydi. Bu durumdan dolayı İsmet İnönü sorumlu tutulmaya başlanmış, hatta halk arasında 'geldi İsmet gitti kısmet' şeklinde bazı ifadeler dillere yerleşmişti. Savaş döneminin faturasını halk, İsmet İnönü'ye kesmişti.

AVRUPA'DA DA BENZER TABLO YAŞANIYORDU

Ama buna benzer bir durumun benzer pek çok örneği ülke dışında da vardı. Savaşın aktif olarak geçtiği ülkelerde örneğin İngiltere'de ülkeyi yönetenlerin çeşitli sıfatlarla anıldığı olmuştu. İngiltere'de ısıtma olanakları savaş yüzünden son derece kısıtlanmıştı. Gıda ürünleri karneye bağlanmıştı. Bu problem nedeniyle insanlar Londra metrosunun tünellerinde uyumak zorunda bile kalmıştı. Bu durum savaş sonrasında da devam etmiş ve 1946-1947 kışı, Yakıt ve Enerji Bakanı EmanuelShinwell'e atfen 'Shinwell'le Titre', Gıda Bakanı John Strachey'ye atfen 'Strachey'le' Aç Kal' diye anılmıştı. Fransa'da ise durum çok daha kötü ve vahimdi. Fransa'da dönemin iaşe işlerinden sorumlu olan kişi Paul Ramadier'di. Fransızlar İslam'daki oruç ibadetinden hareketle savaş döneminde yaşadıkları gıda eksikliğini Müslümanların oruç ibadetiyle özdeşleştirmişlerdi. Bu yüzden Paul Ramadier'i, Müslümanların oruç tuttukları ay olan ramazana atıfla 'Ramadan' olarak isimlendirmişlerdi.

İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından hemen sonra Türkiye'de halkın temel tüketim maddelerinin fiyatlarının artacağı endişesi hakimdi. Devlet 1939 yılının sonundan itibaren spekülasyona ve kaosa yer vermemek, olası riskleri ortadan kaldırmak ve fiyat artışlarını önlemek için tedbirler almaya çalışmıştı. Hükümet savaş süresince fiyatları makul bir seviyede tutmak, yükselmesine engel olmak için çok çaba harcamıştı. Ancak bu tedbirler yine de dar gelirlilerin ekonomik durumlarını düzeltebilmek için ne yazık ki yetersizdi.

Devlet, savaş dönemi pahalılığına karşı;

Narh sistemi,
Fiyat kontrolleri,
Karne uygulaması,
İhtikarla mücadele gibi uygulamalara başvurmuştu.

Günümüze dönersek Osmanlı Devleti'nden geriye kalan borçlar, bir yandan Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki ekonomik tablo ve 1929 Dünya Ekonomik Bunalımın yarattığı olumsuz koşullar olmadığı halde, üstüne üstlük küreselleşme ve teknolojik devrimlerin yaşandığı dönemde karar alması gerekenler ne yapıyor?

Faiz ile mücadele, geçmiş dönemleri eleştirme ve dine sığınma dışında…

Not: Bilgileri ETO yayınlarından çıkan Paranın Kitabı isimli kitabımdan paylaştım…