Tam gününü hatırlayamamakla beraber, 2000 senesinin Ağustos ayıydı. Üniversite tercih sonuçlarının açıklandığı gün... Evden bir çıkışım var ki sormayın! Heyecanım benden önce atmıştı kendini dışarı! Daha önceden gözüme kestirdiğim, evin yakınlarında ki bir internet kafeye gittim. Bilgisayarmış, internetmiş hiç alakam yok. Orada çalışanlardan birinden sonucumu çıkarmasını rica ettim. Bilgilerimi verdim. 5-6 saniye sürdü sürmedi. Ekranda belirdi beklenen. Biraz eğildim ve ekrana kilitlendim. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Maliye bölümünü kazanmıştım. Kazandığım bölüm öyle çok fiyakalı bir bölüm değildi. Zaten bölüm kimin umurundaydı ki. İzmir'i kazanmıştım. En az dört sene İzmir'de olacaktım.


Ağzım kulaklarımda eve geldim. Annem evde beni bekliyordu. Kapıdan girer girmez ''İzmir'' dedim. Annem pek memnun olamadığını belli edercesine ''hayırlı olsun oğlum'' dedi. Annemin gönlünden geçen, üniversiteyi Ankara' da yanında okumamdı. Oysaki ben, daha tercih zamanı İzmir'in hayalini kurmaya başlamıştım ve bu hayal için kendimce kurgulamıştım tercih safhasını.
Şimdi gelelim bu derin planımın gerekçeli hikayesine...
Doğma büyüme Ankaralıyım. O zaman ki ismiyle Ankara Ayrancı Lisesi'nin mahcup bir öğrencisiydim. Kendimi ifade etmek sözsüz bir eylemdi benim için. Dile dökülemezdim. Hemen yan sınıfımızda; kendisini görmekten mutlu olduğum, keşke arkadaşım olsa dediğim biri vardı. Aynı okulda, aynı katta, yan yana sınıflarda olmamıza rağmen yaklaşmak, masum iki kelam etmek ne mümkün! Sabahları günaydın demek, teneffüslerde yanında olmak, sohbet etmek istiyordum. Maalesef , tüm bu masum isteklerim bende saklı kalmıştı... İsmini bile okul bitmeye yakın öğrenmiştim. Şimdi diyeceksiniz ki bu adam bu konuyu nereye bağlayacak. Şöyle anlatayım! Evimizde bu utangaç tavrımı pekiştiren bir iklim vardı. Sanki yazılı olmayan ama varlığını kendisini net ve katı bir şekilde hissettiren kurallarla çevriliydim. Anneme, sınıfımda bir kız arkadaşım var, ondan hoşlanıyorum demek, imkansız geliyordu. Annem, bir kız arkadaşım olursa derslerimi ihmal edeceğime kanaat getirmişti. Bu düşüncesini sürekli dillendirirdi. Ona göre lise döneminde kız arkadaşım olamazdı. Derslerimi kötü etkilerdi. İşte bu masum gerekçeyi manevi bir zırhla kaplayan annem ; en tabi annelik refleksiyle, önümde manevi bir set olmuştu. Açıkçası ben de bir başkaldırı için gerekli hissiyatı kendimde bulmuyordum. En nihayetinde çocuktuk ! Kabullenmiştim bu durumu. Üniversiteye başladığım zaman bu gayriresmi yasakta olmayacaktı. En azından ben böyle düşünmüştüm. Yanıldığımı sınav sonuçlarımın açıklandığı gün anlamıştım. Annem beni kandırmıştı! (biraz tebessüm...)
-Aman oğlum orda kızlara kapılıp da derslerini aksatma!
Annemin bu cümlesiyle hayal kırıklığına uğramıştım. Üniversite öğrencisi olacak olmama rağmen annemin bu hususta ki tavrı aynıydı. Lise dönemimden kalma kabullenişimle ''tamam anacım! sen merak etme derslerimi ihmal etmem.'' demiştim.
Bu cümleyi kurmuştum kurmasına da; içimden ' yok be annecim! bu sefer dediğin gibi olmayacak.' dediğimi bugün gibi hatırlarım.
Siz kabak çiçeğini bilir misiniz!