Köyümüzün aşağıdaki türküsü hatırıma geldikçe dalar giderim eskilere şöyle bir:
[Arka delik kerpicinen yapılı
Ben bi(r) gız seviyo(ru)m borda(ga)pılı
Sana diyo(ru)m sana gaşları garam
Acep kimden aldın bö(y)le akılı] [Suvermez / Anonim]
Borda(g)apı, 'Üstü süslü, avlu duvarından yüksekçe, çift kanatlı, kanatlarının birinde küçük bir giriş kapısı da olan çoğu kere ahşaptan yapılmış cümle kapısı' demekti. Genelde 2mx4m ebadındaki bu kapıda kilit olduğunu pek hatırlamıyorum. Burada kastın kapının herkese açıklığı ya da hırsızlığa karşı olup olmadığı hususunda karar da veremiyorum.
O eski ahşap, üstü süslü güzelim bordagapılar nerde hemen aynı amaçla yapılmış olsa da şimdiki aynı adı veremediğimiz demir yığını kapılar nerde. Malzemesi kaliteli, boyası albenili belki ama hantallığı bir başka bu kapıların. Hele bunlara asılıveren bir asma kilit soğukluğu daha da artırıyor.
Bordagapılardan giren pancar gerileri, saman gerileri at arabaları, deliceler gelip geçer gözümün önünden.
Demirkapılardan giren son model traktörler, son model otomobiller, zahire kamyonları vb. pek etkilemez beni.
Geçmişteki büyükleri hatırlarım. Onlardaki harman telaşı, kurbanlık besi telaşı, düğün dernek telaşı, bu kapılardan çıkan cenazelerdeki ahalinin hali film şeridi gibi geçer gözümün önünden.
Neredeyse avlu duvarı boyunca yükselen demir kapılar itici gelir bana, soğuk gelir. Avlunun içindekilerden, orada olup bitenden çok eskiden oralarda olanlar canlanır zihnimde.
Kültürümüzde kapıların ayrı bir önemi vardı. Her evin kapısının ayrı bir kimliği vardı.
Kapı, sosyal hayatımızda çok ayrı bir yer tutardı.
'Aç kal da alacaklıya kapını kaktırma.', 'Açık kapıdan el de girer yel de.', 'El kapısı hem geç açılır hem güç açılır.', 'Her kapının tokmağı vurulmaz.' Hemen aklıma geliveren atasözlerimizden bir kısmı, benim zihnimde böyle. Sizde daha başka çağrışımlar olacağından eminim.
Ağıt ve türkülerimizde 'kapı', bir başka işlenir.
'Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece'
Âşık Veysel misali işte. Doğduk bir kapıdan gideceğiz bir kapıdan. İş, hoş bir seda bırakabilmek.
Evet, aklıma geliveren deyimlerimizde de kapı da şöyle işleniyor işte.
'Gavur kapısında dileneyim' deyimi küçük yaştan beri bilirim. Büyüklerimizin bir tür reddetme şekli, kabul etmeme söylemiydi bu söz.
'gavır gapısında dilenmek', geçim için memleketi terk edip 'gavur elleri (Ecnebi memleketler)'nde çalışmak demekti. Bu da o zamanlar büyüklerimiz için 'horluk, hakirlik, alçalma' idi.
Şimdilerde bu deyim kullanılıyor mu bilemiyorum ama 'gavur memleketleri' çoğumuza geçim kapısı oldu şimdi. Sınırı kapıları yol oldu, gümrük kapıları belli bir kesimin hayatının parçası oldu.
Muhannetin kapısı, zor olmasına zordu ya ekmek kapısıydı işte… Ecnebi memleketler muhannet değildi elbette. Ekmek kapısı ekmek kapısı…
Neler öğretti bu ekmek kapısı bize neler…
Gece gündüz kapısı açılmayanlar, kapısından geçilmeyip soğuk suyu içilmeyenler ne değerlendi ne…
Bunların bir kısmı bizim kapıda yallanıp başka kapıda ürerdi, bizden menfaatlenirken başkasının mefaatine çalışırdı. Şimdi bunlar, paradan başka bir şey göremez olmuşlar.
Açık kapıyı kapayıp kapalı kapıyı açanlar; aksi, ters işler yapanlar öne çıktıkça çıktı.
Durup dinlenmeden yağlı kapı gezenler arttıkça arttı.
Önceleri çalmadık kapı bırakmayanlar herkese, her yola başvuranlar kimsenin yüzüne bakmaz oldu şimdilerde.
Bir zamanlar, el kapısında çalışmak zor olmasına zor idi de şimdiki el, epey bir el oldu artık.
Bizim kapının mandalı olamayacaklarını iyi bilenler, bizi görmez göze koyduklarını sanıyor şimdilerde.
Herhangi bir sebeple kapımızı aşındıranlar, yanlış kapı çalmayacağımızı bilemediklerinden kapılarını aşındırmamızı bekler gibiler şimdi.
Her şey geçer…
Dipte yatıp kapıyı beklemeyelim yeter.
Kapılar bize kapanmasın, kapılar kimseye kapanmasın aman.
Kapılarımıza kilit vurulmasın, hiçbirimizin kapısına kara kilitler asılmasın aman.