Çok konuşup insanları rahatsız etmek ne kadar kötü ise çok susarak karşıdakine değer vermemek de o kadar kötü…
Orta yolu bulmak, başarılı biri iletişim becerisi. Böyle bir beceriye sahip olanlara gıpta etmişimdir hep.
Başarılı bir iletişim becerisine sahip olanları takdir etmemek mümkün değil elbette.
Elbette hepimiz, bu yolda başarılı olmayı istiyoruz. İstiyoruz istemesine de ne derece başarılı olduğumuzu kendimiz, çoğu kere pek bilemiyoruz. Başkalarının bu konudaki fikir ve görüşleri de doğrusu bizi pek ilgilendirmiyor maalesef.
Söylemekten çok dinlemeye istekli olsak ne olur… Dilimizi kötü söze alıştırmasak ne olur...
Konuşma tarzımızla ilgili kendimizi sıkça değerlendirdiğimize pek kabul edemiyoruz niyeyse. Niyeyse konu ile ilgili eleştirilere pek açık olamıyoruz.
Konuşma adına duyduğum en güzel sözlerin bir tanesi şöyle:
'Göz iki kulak iki ağız tek
Çok görüp çok dinlemek az söylemek gerek'
Az konuşup, çok dinleyip, çok anlayıp, çok yorumlayıp az konuşmak elbette en iyisi. Aklını kullanarak konuşup başarılı olmak, en iyisi elbette...
Konuşma, kişin temel ihtiyaçlarından; bir rahatlama aracı, iletişimin temel esası...
Konuşmak, akıllı insanın en belirgin özelliği; akıl, anlayış, düşünme, değerlendirme, irade, kabiliyet vb. imkanlarımızın göstergesi.
İşte konuşmanın en insani olanı da böyle bir konuşma…
Kırılan gönülde, yıkılan dostlukta kötü sözlerin yeri ve öneminin bilindiği konuşma…
Söylediğimiz kadar susmayı da becerebildiğimiz konuşma…
Ölçüyü kaçırmadan, insanları kendimizden uzaklaştırmadan, işim tadını kaçırmadan yapılan konuşma…
Belli istisnalar dışında mümkün olduğunca kısa olan konuşma…
Kötü söz işittirmeyen yumuşak konuşma…
Aklımızı, fikrimizi hemen ortaya koyduğu için daima ölçülü konuşma…
Başımızı belaya sokmayacak konuşma…
Kötüye, kötülüğe bulaştırmayan bilakis bunlardan uzaklaştıran konuşma…
Gönül kırmayan, dostluk yıkmayan konuşma…
Şikayetten öte çözüm ortaya koyan konuşma…
Konuşunca doğrunun söylendiği konuşma
Sürekli kendimizin konuşması değil başkalarını da dinleyerek konuşma…
'Gönül ne çay ister ne çayhane; gönül sohbet ister çay bahane' deyişindeki konuşma…
Gıybet etmeden, boşboğazlık yapmadan, kov(ğ)uculuk yapmadan, uzun tartışmalara girmeden, sözü israf etmeden, alay etmeden, hep akıl vermeden, kendini üstün görücü laf etmeden, muhatabı aşağılamadan konuşma…
En önemlisi de gönüle/vicdana seslenen ama vicdanda yara açmayan konuşma…
Bunları hepimiz, istersek daha da siz daha da uzatabiliriz.
Evet, konuşma bu özetle.
Ne kadar konuşsak da ne kadar daha iyi konuşsak da içimizdekileri söylemek istesek de başaramayız çoğu kere. Başaramadıklarımız bizim olsun. İyi sözler bizim olsun yeter. Zaten atasözümüzde belirtildiği gibi 'Kötü söz sahibinindir.'
Bazen susmak da çok şey konuşmak demek…
Susarak anlattığımız o kadar çok şey var ki. Özellikle anlamsız tartışmaları kesmede susmak, en güzeli…
Sükûtun sözden etkili ve değerli olduğu o kadar çok durumumuz var ki. Hani demişler ya:
'Cahillerin yanında oturuyorsan sus. Âlimlerin yanında oturuyorsan yine sus. Sus ve onları dinle. Cahillere susmakla hilm(yumuşak huyluluk)in artar; alimlerin yanında susmakla ilmin artar.'
Susmak elbette bir sabır işi... Sabrın da derecesi var. İş sabır taşını çatlatmamak...
İş, konuşmada ölçüyü kaçırıp aşırı davranmamak...
İşin kötüsü kantarın topuzunu kaçırmak değil mi sizce de?