Ramazan, İslam alemine bütün bereketiyle geldi. Üstelik korona sebebiyle hayat tarzımızda köklü değişiklikler yaşadığımız bu süreçte, aşırılıkları törpülemede zaten bizde var olan iç disiplini hatırlatarak…
Artık evde kalmak yadırganmıyor.
İşyerinde olmamak tuhaf karşılanmıyor.
Çok değil 3 ay öncesine dek sokakta maske ile dolaşmak, şüpheli hareketti ve dikkat çekerdi. Bankaya maskeyle giren biri, çalışanları tedirgin ederdi. Şimdi aynı tedirginliği, kapıdan maskesiz giren oluşturuyor.
Korona ile haddimizi bilir olduk…
Zaten her ramazan haddimizi bilme konusunda iç disiplinin farkındaydık.
Yoksula yardım, fitre ve zekat duyarlılığı, komşusu aç iken uyumama hassasiyeti, aşırı yememek. Korona ile ölüm korkusundan, Ramazan ile Allah korkusundan kendimize ayar verir olduk.
Yardımlaşma, Ramazan'ın en hoş renklerinden biridir.
Biliriz ki bu ayda yardımlaşma artar.
Zaten fitre kurumuyla bu yardımlar, kurumsal yapı kazanır.
Zekat düşene (servetinin %2,5'i) bunu hesaplamak ve muhtaç olana vermek gündeme gelir.
Her gün bir yoksulu doyurma hatırlatılır.
Salgın yüzünden zaten çok fazla şeyi, aynı anda istemenin gereksizliğini fark etmiştik.
Ramazan ayında bu farkındalık, mübarek ayın doğası gereği daha da artıyor.
İmsakten iftara, aslında ne kadar az şeye ihtiyacımız olduğunu; hissederek yaşıyoruz. Korona sebebiyle vardığımız netice yine bu his oldu.
Bu salgın sebebiyle her birimiz özel eğitim programına alınmış kişilere döndük.
Allah korkusu ile oruç, ölüm korkusuyla korona, aşırılıklardan kaçınmayı hatırlatıyor bize.
Evin bir yuva olduğunu, eve iş getirmenin işgüzarlık olmadığını…
Hatalarımızı gösteriyor, hadden aşan ihtirasımızı belirginleştiriyor.
Ailenin hayatımızdaki önemini adeta beynimize nakşediyor.
Şirketimizde çalışan veya patron olarak aynı teknede olduğumuzun altını çizerek…