Geçtiğimiz gün akşam vakti.
İşten çıkıp eve giderken üç harfli marketlerden birisinin önünden geçiyordum.
Hani son haftalarda fahiş fiyatların (!) sorumlusu gösterilen üç harflilerden…
Kafamı kaldırıp içerideki kalabalığı görünce içimden bir ses içeriğe girmemi söylüyordu.
Hadi gireyim dedim kendi kendime.
Keşke girmeseydim!
Göz ucuyla rafları kontrol edip bari girmişken ev için gerekli birkaç malzemeyi alıp kasanın önündeki ödeme kuyruğuna girdim.
Hemen önümde bir genç kız ve onun önünde arkası dönük üzerinde siyah kabanlı her halinden yaşlı bir teyze gözüme takıldı.
Yavaşça aldığı malzemeleri kasiyerin önündeki bantakoymaya çalışıyor.
Bir süre izledim…
Yakın olunca kasiyer ile aralarında geçen konuşmalarını kolayca duyabiliyorum.
Kasiyerin söylediği ücreti yavaş hareketlerle yeşil renkli çantasının içerisindeki cüzdanından çıkarıp görevliye uzattı.
Görevli bir yandan parayı sayarken diğer yandan bankın üzerinde duran 'bozaları' göstererek 'Teyze bunlar indirime girdi bir tane alırmısın? Diye sordu.
İşte beni derinden etkileyen dakikalarda bundan sonra başladı.
İnsan hayatında öyle anlar vardır ki birkaç dakika sürer ama etkisi günlerce.
Bende böyle bir anı yaşıyordum.
Yaşlı teyze birkaç saniye bekledikten sonra kısık ses tonuyla 'Hayır evladım.Onu alacak param yok. Emekliyim. Ancak ihtiyaçlarımı alabiliyorum…' Diye karşılık verdi.
Kasiyerden paranın üstünü alıp cüzdanına koyarken
Konuşmaya devam etti ' Evladım ben emekli edebiyat öğretmeniyim. Aldığım maaş 4750 TL. Zor geçiniyorum. Nasıl alayım bu söylediğini. Allah razı olsun iki çocuk büyüttüm de bana bakıyorlar.Yetmediği yerde onlar ihtiyacımı karşılıyor…' diye cümleler döküldü ağzından.
İçindeki ekonomik yangının alım gücünü tükettiğinin ifadesiydi bu cümleler…
Yüreğim kanadı!
İçimden bu memlekete yıllarını vermiş bir emekli öğretmenin hali karşısında üzülmemek elde değil.
Bu yaşlı öğretmen daha fazla bir şey söylemeden yavaş hareketlerle marketin boş olan yan tarafına geçerek aldığı ürünleri yanında getirdiği pazar arabasına yerleştirmeye başladı.
Bu arada önümdeki müşteri de ödemesini tamamladıktan sonra sıra bana geldi.
Bir yandan kasiyerle konuşup diğer yandan emekli öğretmen olduğunu sonradan öğrendiğim teyzenin üzerinde gözlerimi gezdiriyorum.
Yaşlı ayakta zor yürüyen emekli öğretmeninyanına yaklaştım.
Nede olsa emekli öğretmen.
Hepimizin üzerinde hakkı olan bir mesleğin temsilcisi!
İçimden ona yardım etmek geldi.
İşiteceği bir ses tonunda 'Teyze yardıma ihtiyacın varmı? Yardım edebilirim…' Diye seslendim.
Eğildiği pazar arabasının önünden yavaşça doğrularak bir süre yüzüme baktı.
Başörtüsünün kenarından dışarıya çıkan saçlarınıdüzeltip öylece bekledi.
Zeytin karası gözlerinin çevresinde morluklar alnında ve yanaklarındaki derin çizgilere takıldı gözlerim.
Zaman belliki yüzünde derin çizgiler meydana getirmiş.
Birkaç saniye daha bekledikten sonra ' Çok teşekkür ederim evladım.Evim yakın az ileride.Şimdilik kendi işimi kendim görebiliyorum.Ara sıra zar zor gelip ihtiyaçlarımı alıp evime gidiyorum. Ama şartlar zor.2004 Yılında emekli oldum.Bir evladım yurt dışında çalışıyor. İyiki onu okuttum da bana bakıyor...' Diye cümleler döküldü dudaklarından.
Bir emekli öğretmen düşünün ki markette, belki de almak isteyip de alamadığı fiyatı da uygun (!) olan bir ürünü al(a)madan çıkıp usulce gitti yanımızdan.
Sizinde çevrenizde emekliler mutlaka vardır. Yaşadıklarını biliyorsunuzdur.
Marketten bu düşünce sarmalından dışarıya nasıl çıktım bilmiyorum.
Bu aziz vatana yıllarını vermiş,kuş uçmaz kervan geçmez köylerde kara tahtanın başında bir ömür tüketmiş bu öğretmenin içinde düştüğü zorluğu…!
Yazarlığı geçtik bir sade vatandaş olarak sözlerim iktidarıyla muhalefetiyle hepsine…
Emeklilerin bu halini görün ve çözün artık!
O öğretmenin suçu Türkiye'de yaşamak mı?
Avrupa'da yaşayan bir Alman yadaFransız emekli öğretmenin aldığı ücret kadar maaş alabilsede ahir ömründe insan onuruna yakışır bir hayat sürdürebilse.
Üstelik kimseye muhtaç olmadan.Evladı bile olsa!
Ama gelin görünki birileri zevk içinde yaşarken hatta birkaç maaş alırken emekli öğretmen ve diğerleri bir anlamda açlıkla sınanıyor.
Bunu haketmiyorlar!
Bizim emeklimizin yukarıda da belirttiğimiz gibi elin Avrupalısından neyi eksik!
O, bir aylık maaşıyla gelip benim ülkemde istediği gibi gezip tatilini yapıyor, bizim emekliler ise bırakın tatil yapmayı köyüne kentine gitmek için elli çeşit hesap yapıyor.
Düğünü olan torununa bir bilezik, hadi bileziği geçtim bir çeyrek altın dahi takamayan bir dedenin yada bir babaannenin ruh halini varın siz düşünün.
Ben düşündükçe yüreğim acıyor!