''O dili koparmak bizim görevimizdir''
Sezen Aksu'nun 2017 yılında çıkartmış olduğu ''Şahane Bir Şey Yaşamak'' adlı şarkı her nasıl olduysa geldi ve gündemin kalbine oturdu. Önce Devlet Bahçeli MHP grup toplantısında ''Serçeysen serçeliğini bil'' diye çıkış yaptı, ardından Cuma namazında mikrofonu eline alıp siyasi propaganda yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan ''Hz. Adem efendimize kimse dil uzatamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir.'' dedi. Şarkının Youtube üzerinden paylaşılmasıyla beraber yeniden gündeme gelen eserin halk arasında bazı tepkilere neden olmasının sebebi içerisinde ''Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem'e'' sözleri.
Türk toplumu çeşitli hassasiyetleri olan bir toplum. Çeşitli fay hatlarımız var. Maalesef bu fay hatlarımız geçmiş yıllarda kirli eller tarafından defalarca tetiklenmiş ve toplum içinde sarsıntılara, kargaşalara neden olmuştur. Dini inanç bu fay hatlarından en önemlisi ve en hassası haliyle. O yüzden bu hatlarla fazla oynamamak, fazla kaşımamak lazım. Bu arada Sezen Aksu'nun şarkısında geçen ifadeler neden hemen hakaret olarak algılanıp savunmaya geçiliyor? Hz. Adem ve Hz. Havva yasak elmayı yedikleri için cennetten kovulmadılar mı? Sonrasında ceza olarak birdenbire dünyaya gönderilmediler mi? Belki de Sezen Aksu cahil ifadesiyle bu olaya atıf yapıyor? Neden hemen ortalığı ayağa kaldırdınız? Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük sanatçılardan birisidir Sezen Aksu, efsanedir, kolay kolay harcayamazsınız.
Şimdi tekrar gelelim fay hatları konusuna. Akıllı ve olgun bir siyasetçi, Türkiye'nin huzurunu isteyen bir siyasetçi bu fay hatlarını kaşır mı sizce? Kaşımaz tabii ki. Bir politikacı ne söylediğini, lafın nerelere gidip ne sonuçlar doğurabileceğini çok iyi düşünmelidir konuşmadan önce. Hele ki eğitimsiz, cahil, şiddete eğilimli bazı insanların yer aldığı bir toplumu yönetiyorsanız iki kat daha fazla dikkat etmelisiniz laflarınıza. Her şeyden önce bir siyasetçi camide mikrofonu eline alıp siyaset yapmamalıdır. Orası bir ibadethane. Meclis değil, miting alanı değil. İnsanlar oraya ibadet etmeye geliyor ve her siyasi görüşten insan orada olabilir. Camide siyaset yapmaya kalkışmak asla kabul edilemez bir durum. Bir de bunun üzerine nefret söylemi içeren konuşmalar yapmak hiç kabul edilemez bir durum. Bir Cumhurbaşkanı'nın görevi toplum arasında dengeyi sağlamak, toplumu bir arada tutmak, barış ve huzuru korumaktır. Ama bizim Cumhurbaşkanı camide mikrofonu eline salıp görevinin dil koparmak olduğunu söylüyor. En dengeli, en olgun davranması gereken kişinin bu şekilde konuşması çok ama çok tehlikeli bir durum. Sayın Cumhurbaşkanı asli görevinin ne olduğunu tekrar düşünmeli.
Uğurlar Olsun
29 yıl önce cesur bir gazeteci gerçekleri söylediği için, gerçekleri yazdığı için arabasına bomba koyularak katledildi. Uğur Mumcu'nun o günlerde yaptığı uyarılar maalesef bir bir gerçek oldu. O büyük gazeteciyi saygı ve minnetle anıyoruz. Anıyoruz ama onun anısına layık olabiliyor muyuz acaba? Doğruları korkmadan yazabiliyor muyuz? Söyleyebiliyor muyuz? Ne pahasına olursa olsun toplumu aydınlatmak için çaba gösteriyor muyuz? Uğur Mumcu'yu anan gazeteciler, aydınlar acaba korkmadan onun mirasını yaşatabiliyor mu? Yoksa gazeteciyim diye, aydınım diye geçinip gölgelerinden bile korkuyorlar mı? Bunları iyi düşünmek lazım. Ölümünün 29. Yılında büyük gazeteci Uğur Mumcu'yu saygı ve rahmetle anıyorum. Uğur Mumcu'nun bıraktığı aydınlık mirası yaşatmalı ve onun gibi korkmadan gerçekleri yazmaya ve söylemeye devam etmeliyiz. Aksi halde Türkiye karanlığa gömülecek.

İsmail Cem'e Saygıyla
15 yıl önce aramızdan ayrılan eski Dış İşleri Bakanımız İsmail Cem'e ayrı bir parantez açarak anmak istiyorum onu. İsmail Cem'in bakanlık yaptığı dönemlerde ben bir çocuktum. Yürüttüğü politikayı canlı takip etme şansım olmadı. Ancak onun yazmış olduğu ''Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi'' adlı eseri okudum. Bu eser beni gerçekten çok etkiledi ve aydınlattı. Daha önce Türkiye'nin neden geri kaldığını bu kadar muhteşem şekilde analiz eden bir kitap okumamıştım. Bundan sonra da okuyacağımı zannetmiyorum. Kitabı okurken böylesine donanımlı bir insanın devletin en üst kademelerine yükselmesinin ne kadar doğru olduğunu düşündüm. Sonra da günümüzdeki donanımsız, niteliksiz bakanları düşündüm. Nereden nereye diye düşünmekten kendini alamıyor insan. İsmail Cem'i saygı ve rahmetle anarken ''Türkiye'de geri kalmışlığın tarihini de şiddetle tavsiye ediyorum. Geri kalmışlıktan kurtulmak için ilk önce neden geri kaldığımızı anlamak gerekiyor.

Kitap Tavsiyesi:Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi (İsmail Cem)
Haftanın Sözü: Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır. (Sadi Şirazi)