Hiç düşündük mü acaba ömür dediğimiz nedir? En anlamlı tanımı 'Ömür; kundakla kefen arasına sıkışmış zamandır' olsa gerek. Bir de sözlerini Zülfü Livaneli'nin yazdığı ve TV'de bir programda söylenen ve dinleyenlerin yüreğinin yağını eriten türkünün adıdır. Bu türkünün sözlerini aşağıya alıyorum.

ÖMÜR DEDİĞİN

Yüreğin ürperir kapı çalınsa
Esmeyen yelinden hile sezerler
Künyeler kazınır demir sandıkta
Tükenip gidiyor ömür dediğin.

Bir insan ömrünü neye vermeli
Para mı, onur mu, taş, diken bir yol
Ağacın köküne inmek mi yoksa
Savrulup gidiyor yaprak dediğin…

TV de yayınlanan bir program 'Ömür Dediğin'. Gençlerin ilgisini çekeceğini pek düşünmüyorum. Normal, onları ayıplamıyorum. Son zamanlara kadar benim de dikkatimi çekmiyordu. Ben de 50-60 yaş üstü olunca ilgimi çekmeye başladı. Programda yer alan kişiler daha çok altmış yaş üstü olan köylüsü, şehirlisi, zengini, fakiri, okumuşu, cahili her konumdaki insanlardır. Bu insanlar bizden birisidir. Annemiz, babamızdır. Komşumuz veya güzel yurdumuzun herhangi bir köşesinden birisidir. Onların kendi ağızlarından, bazen tatlı, bazen çileli yaşam öyküleri anlattırılır programda. Bu anlatılanlar çam ağacından damlayan sakız, çiçeklerden çevreye yayılan mis koku veya bal kadar değer taşır. Bu anlatılanlar kültürümüzdür, tarih, coğrafyamızdır, ana dilimizdir, folklorumuzdur, belgesellerimizdir, Türkiye'mizdir. Hepsi yaşanmış gerçek hikayelerimizdir.Madalyonun bir de öbür yüzüne bakalım. Bizden biri olan bu insanlar yaşlanmışlar, yorulmuşlar elden ayaktan düşmüşlerdir. Bir çoğu hayat arkadaşını kaybetmiş, çocukları yuvadan uçmuş, kanadı kırık kuşlar gibi çaresiz, yalnızdırlar. Gözleri görmez, kulakları duymaz, elleri ayakları tutmaz, bastondan vardır. Paraları, malları kadar bakılır, bittiğinde kaderleriyle baş başa bırakılırlar. Hele hele tuvaletlerini tutamıyorlarsa, Alzheimer (bunama) hastasıyla ne zaman ölecek diye gözlerine bakılır.
Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Ne ekersek onu biçeriz. Her şey olduğu gibi kalmıyor. Biz de yaşlanacağız. Bizim çocuklarımız, bizim ne yaptıklarımızı bilmiyor, görmüyor mu sanıyoruz? Bir zamanlar onlar bizim anamız babamızdı. Ulu bir çınar gibi onların gölgesinde barındık. Bizlere hayat tecrübelerini aktardılar, öğüt verdiler, bunalımdan çıkış yollarını gösterdiler, maddi manevi güç, cesaret, yaşama sevinci verdiler. Hiç bir şey olmasa hayır dualarını esirgemediler. Tabi ki anlayana…

Sözlerimi Dinçer Demirel'in 'Ömür' şiiriyle sonlandırıyorum:

Ömür dediğin nedir ki gülüm


Kundakla kefen arasında geçen zaman
Gelirken ana karnından çıkarsın
Şaplatırlar silleyi ağlarsın tepe üstü
Toplanırlar etrafında sevinir herkes
Arkasından emeklersin, yürürsün,
Sonra bin bir eziyet, çile çekersin
Sanırsın ki yaşadım hayatı.

Gün gelir Azrail yapışır yakana,alır canını
Sarıp sarmalarlar üç beş metrelik beze
Ağlaşırlar, ağıt yakarlar etrafında
Koyarlar bir metrelik toprağa


Geldiğinde ağlamışsın, gittiğinde ağlatmışsın
İşte ömür dediğin budur gülüm..
İki beyaz arasında sıkışıp geçen zaman
Gelirken beyazlar içindesin kundaklamışlar
Giderken de beyazlar içindesin, kefenlemişler..