Geçtiğimiz hafta sonu ailece Eskişehir'imizin şirin ilçesi Sarıcakaya'daydık.
Ne zamanki evimizde 'Sarıcakaya'ya gidiyoruz' diye bir konuşma geçse, evimizin en küçük üyesi Haktan Hasan 'Babaaa…' kelimesi dökülür dudaklarından…

Ona göre Sarıcakaya yolunda yapılacak yolculuğun engebeli/dar/virajlı olması onun için ıstırap dolu saatlerinde başlaması anlamına geliyor.

Dedesinin ve anneannesinin ilçede olması onlara kavuşma isteğinden biraz gitmek istese de yolculuk sonunda moralsiz olur çoğu kez…

Kendi dünyasında yol boyunca yaşadıkları ve gördükleri haksız olmadığı gerçeğini koyuyor önümüze.

Şöyle ki; toplam mesafesi 45 Km.olan karayolunun yıllardır adeta 'yılan hikayesine' dönen yapım inşaatı bir türlü bitmiyor/bitirilemiyor.

Eskişehir çıkışında sürücülerin ve Sarıcakayalı vatandaşların biraz 'gazını almaya' yönelik yapılan yaklaşık 1,5 Km.'den sonra çalışmalar durmuş vaziyette.

Yolun altyapısına yönelik menfezlerin yapımı dışında hiçbir çalışma görmedik.

Madem inşaatı devam etmeyecekti o halde neden başlanıldı? İnsanlar beklenti içerisine sokuldu? Diye haklı soruları aracın içinde tartışırken yolu yarıladığımızı Hekimdağ geçidine vardığımız gördük.

Birkaç yıl önce çok iyi hatırlıyorum bir milletvekilinin yol inşaatı başladığında iş makinesinin üzerine çıkıp reklam amaçlı poz verdiği noktaya geldiğimizde saatler 16.30'u gösteriyordu.

Bu kesimde yolun sağ şeridinde yapılan yarma çalışması bırakıldığı gibi duruyor.

Dağküplü - Mayıslar istikametinden Sarıcakaya'ya ulaştığımızda adeta Akdeniz'in Çukurova'sına gelmiş gibi his uyandı içimizde. Her gidişimizde de bunu yaşarız.

Dağların koynunda bereketli coğrafyadır vardığımız yer.

Sarıcakaya herkesin zihninde Eskişehir'in Çukurovası olarak bilinir.

Yıllardır Sakarya nehrinin hayat verdiği verimli topraklar sebze ve meyve üretiminde ülkemizin ekonomisine büyük katkılar sağlıyor.

Rakımı 200 civarında olan ilçe deniz seviyesine olan yakınlığı ile sebzenin her çeşidine ev sahipliği yapıyor.

Mevsim Sonbahar olunca altın sarısı meyve ağaçlarının yaprakları gözlerimize ziyafet çekerken Nar bahçeleri içinde bulduk kendimizi…

İrili ufaklı narları dallarından toplamak için emek harcayan Mehmet abimizin yanına yaklaşıp ayak üstü sohbet ettik.

Sohbetin bir yerinde zor şartlarda topladıkları narları kilosunu '1,0' liradan sattıklarını söyledi.

Aynı narı markette biz tüketiciler '3,5' liradan aldığımızı söyleyince emeğinin aracılar tarafından çalındığını söyledi. Haksızda değildi.
Gördük ki üreticinin ürünü bahçede/tarlada para etmiyor.

Yetkililer aylar önce yeni 'hal yasasını' çıkarıp bu çarpık düzene çözüm bulacaklardı güya…Aylar geçti…Ses yok.

Zaman ilerleyince ev halkıyla birlikte biraz yürüyüş yapalım istedik.
Bahçelerinde tarım faaliyetleriyle meşgul olan maydanoz/biber/nar toplayan komşularla selamlaştıktan sonra yatağında sessizce akan debisi dip seviyelere inmiş Sakarya Nehri kenarında bulduk kendimizi.

Sarıcakaya'nın kadim medeniyetine şahitlik eden, Türk tarihine Sakarya Destanı olarak adını yazdıran bu nehrin kenarında yürürken şairin şu dizeleri geldi aklıma;
İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya,
Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya' …dizeleri döküldü dudağımızdan..

Bu ziyaretimizde görüşüp sohbet ettiğimiz cefakar ve vefakar hemşerilerimizin ortak isteği Eskişehir kara yolunun bir an önce yapılması. Belli ki sabırları dolup taşmış.

Yetkililerden kendilerini umutlandıracak hiçbir açıklama alamadıklarını ileten vatandaşlarımız yol çilesini daha fazla yaşamak istemediklerini belirttiler.

Yaz kış toprağın hiç boş kalmadığı, kışın dahi karın görülmediği bu coğrafyada yaşamlarını kendi hallerinde idame ettirmeye çalışan Sarıcakayalı vatandaşlarımız çok şey istemiyorlar aslında…
Onların bu talebini bu köşeden dile getireceğimiz sözüyle ayrıldık bu şirin ilçemizden…
Ardımızda bir çok anı ve hatırayı bırakarak…