''Ayrımcılığın her türlüsüne karşıyım.'' isimli dillere pelesenk olmuş afili bir sözümüz vardır. Zihni en dar olan bile, hiç utanmadan sıkılmadan kullanır bu cümleyi, öylece, had aşımından hallice.
Ayrımcılık hadisesini; salt dil, din, etnik köken, mezhep gibi unsurlar üzerinden okumak, sığ bir düşünceye odaklar bizleri. Sözlü iletişimde bilhassa kullanılan bazı hitabete dair sözcükler de ayrımcılığa giden yolları bile isteye açabilir.
İnsan zihni bulduğu, gördüğü, bildiği ne varsa kategorileştirmeye meyillidir. Tabii ki en başta da türdeşi olan insanı! Bu noktada temel ayrıştırıcımız olan statü devreye girer. Mevcut ve olası statüler üzerinden her bir birey olması gereken yere konumlandırılır. Güç ve kudret sahibi olanlar bir yerde, olmayanlar ise başka bir yerdedir artık.
Kişinin toplum içinde ki statüsünü belirleyen birçok faktör vardır. Kılık kıyafetten, sahip olunan kamusal figüre, alınan eğitimden, kullanılan arabaya kadar birçok yaşamsal enstrüman statünün belirleyicisi olabilir. Sözlü iletişim ise tam da bu noktada devreye girer. Daha doğrusu mecbur kalır. İtina ile konumlandırılmış toplumsal statülerin, olası itibar kayıplarına maruz kalmaması adına üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirir. Sözlü iletişim, hitap başlığı adı altında genel hatları belirler, her durumda beden diliyle desteklenip, durumu netleştirir.
Sözlü iletişimin yazılı olmayan kuralı gereği; kişi, sosyal statüsü üstte olanlara siz diye hitap eder, alt statüde olanlara ise sen deyip geçer. Bu pratik çözümleyici, bir diğer adıyla statü vurgulayıcısı hayatın her alanında kendine aktif bir rol biçmektedir.
Hadi şimdi gelin, aşina olduğumuz hayat içi durumlar üzerinden, ayrımcılık temalı sen-siz mevzusuna bir bakalım.


Misal, bir banka şubesinde gidelim. Burada görülecektir ki, müdür insanı, şubede ki personel insanlarına gönül rahatlığıyla sen diye hitap edebilmektedir, ama personel insanı katiyetle müdür insanına sen diye hitap edemez. Oldu ya, bu adı konmuş bilindik çelişki ihlal edildi, bu durumda müdür insanın hassas egosu devreye girer ve personel insanının içine ansızın bile isteye bir sıkıntı düşer. Şimdi diyebilirsiniz ki çalışma hayatında ast üst ilişkisi vardır ve bu durum gayet normaldir. Bakınız, banka şubesi, a şirketi b şirketi şurası burası fark etmiyor. Siz çalıştığınız yerde ki bir amire ya da müdüre siz diye hitap ederken, karşı tarafın size sen diye hitap etmesi hiyerarşinin diliyle açıklanabilecek bir durum olamaz. Bu ancak, altı kırmızı kalemle bilhassa çizilmek istenen statü farkının söze vurulması hadisesidir. Bir üstün kendisine siz diye hitap eden bir çalışanına siz diliyle karşılık vermesi, doğru olduğu kadar samimi de bir yaklaşımdır.
Sen - siz temalı statü vurgulayıcısıyla kamu dairelerinde de karşılaşabiliyorsunuz. Kamu çalışanlarında, sosyal statüsünün yüksek olduğunu düşündükleri insan türüne siz diye hitap ederken, tam aksini düşündüklerinde ise sen diye seslenebiliyorlar.
SİZ'li iletişimden SEN'li iletişime geçilecekse bu karşılıklı ve eş zamanlı olmalı ki sevimli bir üslup egemen olsun tüm insani ilişkilere.

ÖNEMLİ NOT 1: İkili ilişkilerde, taraflardan birinin gösterilebilecek olası bir samimiyeti istismar edebilme ihtimaline karşın muhatabın ısrarlı ve haklı duruşunu temsil eden ''sizli bizli'' sözsel yaklaşımı bu yazımın kapsamı dışındadır.

ÖNEMLİ NOT 2: Birbirini tanımayan insanların, bir şekilde diyalog kurmaları gerektiği zamanlarda, sizli bizli konuşması olması gereken saygının çerçevesini belirler ki bu durum da söz konusu bu yazımın konusuna dahil değildir.