İl Vaizi Ömer Faruk Can'ın yazısı...


İnsan, Yüce yaratıcının sonsuz iradesiyle yoktan var ettiği, diğer canlılara vermediği akıl-irade nimetiyle müşerref kıldığı ve kendisine halife olarak yeryüzüne bir takım sorumluluklarla gönderdiği üstün varlıktır. Tabiat ve doğal güzellikler ise insanoğluna lütfedilen birer ilahi armağandır.İnsanın sorumluluklarından bir tanesi de onun yaşadığı tabiata/çevreye karşı yerine getirmesi gereken sorumluluktur.

Yüce yaratan insan dışındaki birçok varlığı insanın emrine vermiş, onun hizmetine sunmuştur.Dağlar, taşlar,kuşlar, vs bütün mahlukat insan için vardır.Aynı zamanda varoluşunu büyük hayranlıkla izlediğimiz tabiat ve çevremizde cereyan eden olaylardaki ahenk ve ihtişam, yaratıcının sanat ve estetiğinin büyüklüğünün bir göstergesidir.İşte insanın çevresine karşı asli sorumluluğu; içerisinde nefes alıp verdiği, yiyip-içtiği, hayat bulduğu, kendini gerçekleştirdiği güzelim tabiatın doğasını bozmadan ona zarar vermeden gelecek nesillere miras olarak bırakmaktır.

Ne yazıktır ki bu sorumluluğu yerine getiremeyen cahil ve zalim insan kendi eliyle doğadaki düzeni bozmuş, arzda ve denizlerde ifsad başlamış hem tabiatın yok oluşunu hem de kendi sonunu hazırlamıştır.İnsanoğlu sonsuz kazanma hırsı ve daha müreffeh yaşama adına dünyamızın doğal kaynaklarını hunharca sömürerek tabiatın dengesini her geçen gün biraz daha bozmaktadır.Toprak eskisi gibi sağlıklı ürünler vermemekte, su kaynakları ve soluduğumuz hava her geçen gün biraz daha kirlenmektedir.İnsanın özellikle toprak ve suyun kıymetini bilememesi ve bu iki nimeti israf etmesi kendi özüne ihanet etmesi demektir. Şöyle ki Allah'ımız insanı önce topraktan yarattığını sonra ona ve bütün tabiata su ile hayat verdiğini açıklamaktadır.Kısaca doğamıza tabiata yapılan her haksız davranış, her kötülük bize zarar olarak geri dönecektir.


O halde kıymetli okuyucularımız yaşadığımız dünyanın bir yedeği daha yok ve bu hayatın bir tekrarı olmayacak.Bir gün yataklarımıza maske takarak yatmak zorunda kalmadan çevremize karşı olan sorumluluklarımızı, yapmamız gerekipde yapmadıklarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz.

Tabiatı, yeşili,hayvanatı ve nebatatı korumak bu dünyalı insanın en ulvi görevidir.Sevgili Peygamberimiz 'Yarın kıyametin kopacağını bilsen bu gün elindeki fidanı dik' buyurur.Bir diğer Hadis-i şerifte Resul-i Ekrem efendimiz şöyle buyurur 'Bir kimse bir ağaç dikse onun meyvesinden insanlar ve kuşlar yese ya da o ağacın gölgesinden istifade etse kendisi için sadaka olur'. İşte müslüman bir birey tabiata ve dünyaya bu pencereden bakmalıdır.Yine bir müslümanın susuzluktan ya da kuraklıktan şikayet etmeye hakkı yoktur.Onun yağmur duası diktiği fidanların toprakla buluştuğu yerde gerçekleşecektir.Zaman ilerledikçe yeşil alanlarını beton yığınlarına terk eden bir toplum huzuru ve mutluluğu yitirmiş demektir.Yediğimiz ekmekten, sebze ve meyveden lezzet alamıyorsak içtiğimiz suyun tadı tuzu yoksa ve insanlık yapay gıda üzerinde çalışıyorsa, yeni bir dünya düzeniyle karşı karşıyaysak, giyindiğimiz giysilerimiz plastik kokuyorsa biz tabiatın düzenini,ahengini bozmuşuz demektir.Yüce rabbimiz bu durumu Rum suresinde şöyle açıklar; 'İnsan kendi eliyle karada ve denizde ekolojik düzeni bozmuş Allah ise yaptıkları hataların kötü sonuçların bir kısmını onlara tattıracak belki de hatalarından dönerler'

Unutmayalım ki Rabbimiz, lütfettiği her nimetten bizi mutlaka hesaba çekecektir.Bu sorumluluk bilinciyle çocuklarına yaşanabilir bir dünya bırakmak adına yapılacak her güzel eylem, insanı hem rabbinin katında hem de insanlar nazarında değerli kılacaktır.Güzel ve değerli insan olabilmek ümidiyle...

Günün Duası: 'Allah'ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmekte bize yardım et.' (İbnHanbel, II, 299)