Gençliğimizin bir bölümünün geçtiği, bugün haftanın üç dört günü iş icabı bulunduğumuz Taksim'de üzülüyor, kahroluyoruz… Adını Galata-Beyoğlu suyunun dağıtım/taksim yeri olmasından alan bu tarihi ve kültürel belde ne yazık ki eski halini aratıyor.

Taksim günümüzde de lokanta, mağaza, eğlence ve kültür merkezi; ne var ki, kendine özgü ruhunu kirletmiş, beyefendilerin hanımefendilerin salındığı o ünlü meydanı farklı hallere bürünmüş...
Genç kuşağın tarihini bilmediği Taksim, Şişhane ve Tünel Meydanı'ndan başlayıp, İstiklal Caddesi'ni merkez alarak Sıraselviler, Gümüşsuyu, Mete Caddesi istikametlerinde genişler. Bölgedeki ilk mimari eser ise Frenk ve Levanten kültürüyle çok da uyumlu olmayan Osmanlı mimari tarzında yapılan su deposudur.

Deniz kenarında konumlanmasına rağmen şehirleşmenin gelişmesiyle su probleminin baş gösterdiği İstanbul'da bir su deposuna ihtiyaç doğmuştu. II. Mahmut soruna çözüm bulmak için Belgrad Ormanları bölgesindeki suyu Levent/Mecidiyeköy güzergahı ile İstiklal Caddesi'ne (Cadde-i Kebir) taşıdı ve caddenin başında yaptırılan maskemden suyun dağıtımını sağladı. İstanbul'un kuzey bölgesi ormanlarından şehre suyun gelmesini sağlayan künk, terazi ve kemerler sisteminin devri kapanırken maksemde depolanan suyun taksimi dönemi başladı. Meydan ve çevresi de adını bu maksemden aldı, Taksim Maksemi… Ne kadar tuhaf değil mi Taksim Meydanı'nda bu hikayeyi anlatan ne bir heykel ne de bir başka görsel var… Tarihi maskemden Harbiye yönüne ilerlerken görülen duvarın içinde maksemle aynı tarihte inşa edilen, su deposu olarak kullanılmış olan 'Taksim Hazinesi' ayakta sadece; ne yazık ki bunu bilen yurttaş sayısı da son derece az, özellikle kültür turları kapsamında Taksim'e gelen yerli ve yabancı turistlere konu hiç anlatılmıyor.

Bölge tarihi açıdan da çok zengin. Kronolojiye baktığımızda Harbiye yolu girişinde Taksim Topçu Kışlası çıkıyor karşımıza. Günümüzdeki Atatürk Kültür Merkezi'nin ön cephesinde kalan alanda ise kışlanın avlulu ahırlarına ev sahipliği yapıyordu. Kışlanın karşısındaki, bugün oteller merkezi olan bölgede ise atışların yapıldığı bir talimhane bulunuyordu. Tarihi talimhane bölgesi günümüzde Arap turistler için nargile, kebap ve dükkanlarına mekan olmuş durumda; Talimhane kültüründen de eser yok…

Abdülmecit döneminde bölgeye büyük önem veriliyor. Gümüşsuyu Askeri Hastanesi o dönemden kalan miras bizlere. Abdülazizli yıllarda ise Gümüşsuyu kışlası askerlerin talim yaptığı mahal.
O yıllarda gayrimüslimler ve levantenler bölgede ticari faaliyetleri ile dikkat çekerken bir tarafta Osmanlı askeri yaşamı diğer taraf gayrimüslimlerin batı tarzı yaşamı sosyolojik olarak büyük tezat oluşturuyordu.
1913 yılı ise Taksim'in bir başka çehreye bürünmesine miladı oluyor; elektrikli tramvay… Elektrikli tramvayla Beyoğlu/Şişli bağlantısı sağlanırken Taksim'de yoğunluk artıyor, sosyal yaşam hareketleniyor; Taksim yazarların, şairlerin, ressamların, ses ve saz sanatçıların, sinema ve tiyatro oyuncularının sosyal zamanlarını geçirdikleri renkli bir muhit oluyor. Konserler, kabareler, tiyatro gösterileri ve sinemalar İstanbul kent yaşamına can oluyor, kan oluyor…

1920-1930 yılları arasında binaları boşaltılmış ve avlusu futbol sahası (Taksim Stadyumu) olarak hizmet veren kışla ise 1939'u izleyen birkaç yıllık süre içerisinde ortadan kaldırılıp yerine Gezi Parkı yapılıyor. Meydanın Boğaziçi cephesi ve yamaçları Pangalatı Ermeni ve Ayaspaşa Müslüman mezarlıkları ile kaplanıyor. Meydanın kıyısında ise geniş bir açık hava kahvesi dikkatleri çekiyor.

Meydanda onurlu ve şahsiyetli bir şekilde ayakta kalmayı başarmış Cumhuriyet anıtı ve geçmişi bugüne, bugünü geçmişe taşıyan nostaljik tramvay da kederli. Resmi törenlerde Cumhuriyet anıtı şenlense de bu Türkiye'nin ilk kamu anıtı da manzara karşısında mutsuz; meydandan tünele salınırken tıka basa olsa da nostaljik tramvay da arada acı acı ötüyor…
Bu özel meydanının bir an önce tarihi, kültürü, sanatı, edebi taksim etmesini dileyerek Seyyahi'nin Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) adlı şiiri ile bitirelim…

Cadde-i Kebir
İstiklal Caddesi; Cadde-i Kebir,
Neler olmuş sana, bu zulmet nedir?
Kalbinde süveyda, yüzünde kibir,
Şehr-i İstanbul'un o gülen yüzü…

Türkçen başka Türkçe, İstanbul değil,
Cümlelerin garip, kelamın sefil,
Tarzancalar olmuş, diline vekil,
Şehr-i İstanbul'un o güzel sözü…

Galip gelmiş sana dürüm-kokoreç,
Pudra-sabun-parfüm, kolonya mı; geç,
İdrar-kusmuk-alkol, ne ararsan seç,
Misk-i İstanbul'un o güzel özü…

Seyyahim çıkmam artık Pera'ya,
O aydınlık yüzler çalmış karaya
Tuzu olan da basmıyor yaraya
Şefik-i İstanbul'un o güzel gözü…