Bireylerin olduğu gibi toplumların da hafızası vardır. Bu hafıza bazı toplumlarda güçlü ve canlı, bazı toplumlarda ise zayıf ve atıldır. Toplumlar hafızalarında tüm ülkeyi derinden etkileyen iyi ve kötü olayları biriktirirler. Bu birikim de kültüre yansır. Mesela Avrupa toplumları uzak geçmişte yaşadıkları köleliği ve yakın geçmişte yaşadıkları diktatörlük tecrübelerini toplumsal hafızalarına aktarmış, bu anıları canlı tutmuş ve bu sayede şu anda hem bireysel anlamda özgürlüklerini muhafaza ediyor, hem de toplumsal anlamda dikta yönetimlerinden uzak duruyorlar. İşte bu toplumsal hafızanın ne işe yaradığının güzel bir örneğidir. Bir güzel örnek de Japonya'dan alalım. Geçmişte yaşanan şiddetli depremler ve bu depremlerin getirdiği büyük yıkımlar Japon toplumunun hafızasında unutulmaz izler bırakmış. Geçmişte yaşadıkları acı tecrübeleri unutmayan Japonlar depreme karşı önlemler almış ve anılarını hep canlı tutarak deprem denen büyük felaketi olağan bir olay haline indirgemişlerdir. Bir tane de kötü örnek verelim. Irak tarihi boyunca hep iç savaşların pençesinde kendini tüketmiş bir ülkedir. İç savaşlar her tarafa büyük acılar yaşatmıştır ve hala yaşatmaktadır. Yaşatmaktadır çünkü toplumsal hafızaları geçmişteki acıları gelecek güzel günlere çevirmeye yetmemektedir. Belki de toplumsal bir hafızaya sahip olmak için önce aidiyet duygusuna sahip sağlam bir toplum olmakgerekiyordur..

Şimdi de bizim toplumsal hafızamıza bir bakalım. Maalesef bu alandaki karnemiz çok kötü, toplumsal hafızamız çok zayıf. Zayıf kelimesini hiç çekinmeden kullanıyorum. Çünkü toplumsal hafızası yüksek bir toplum olsaydık aynı acıları iki defa yaşamazdık. Üç defa hiç yaşamazdık. Ama biz aynı büyük acıları yeri geliyor on defa yaşıyoruz. Hep aynı hikaye. Depremler, seller, heyelanlar, fırtınalar ve daha nice felaketlerde hep aynı senaryolarda binlerce can verdik. Hepsinde de can kayıpları engellenebilirdi. Bu trajedileri yaşamayabilirdik. Peki neden yaşadık? Çünkü yaşadığımız acıları hemen unutuyoruz. Gözyaşımız kurur kurumaz hemen hiç yaşanmamış gibi davranmaya başlıyoruz. Gözlerimiz yaşlıyken adalet diye bağırıyoruz ama ağlamamız bittiğinde hemen adalet kelimesinin anlamını bile unutuyoruz. Oysa ki adalet arayışı uzun soluklu bir mücadeledir. Asla gevşemeye gelmez.

Bu özeleştiriyi yapıyorum çünkü daha dün 40 bini aşkın canı depremde kurban vermişken yarın bunun unutulmasından korkuyorum. Korkuyorum çünkü bizi iyi tanıyorum. Korkuyorum yarın tekrar çürük binalar inşa edilmesinden. Sorumluların cezasız kalmasından korkuyorum. Oy kaygısıyla yeni bir imar barışı yapılmasından korkuyorum. Hesapların öbür tarafa kalmasından korkuyorum. O yüzden bu sefer unutmayalım yaşadıklarımızı. Bu sefer katillerden soralım yitip giden canların hesabını. Bu sefer yüzlerce kişiye mezar olacak milyonluk çürük binalar yapılmasına izin vermeyelim, yalandan denetlemelere izin vermeyelim. Bari bu sefer unutmayalım…