Eğitim, sağlık, kültür/sanat, ekonomi, çevre duyarlılığı, adalet, insan hakları, üretim, bilim, spor sahalarında kendilerini geliştirmiş ve halklarına refah içinde bir toplumsal yaşam sunan ülkelerin gelişim süreçlerine baktığımızda bu ülkelerin bilim/sanayi üretiminden önce sosyo/kültürel yaşamlarının temeline sanat, fikir ve gönül insanlarının felsefelerini koyduklarını görüyoruz. İlk olarak Antik Yunan ve Aydınlanma Dönemi filozofları, sanatçılar, şairler, kamil kişiler bu ülkelerin toplumsal hayatlarına girmişler, bilimsel ve teknolojik kalkınma ve paralelinde gelişen sanayi üretimi ve toplumsal refah bu temelin üzerine sonra inşa olmuştur. Günümüzde çok hızlı bir yükselişte olan çok geniş yelpazede üretim ve finans hacmine sahip olan Çin için de durum farklı değildir; bir üretim ve finans devi olan Çin'in üretim ve ekonomi modelinin arkasında Konfüçyüs vardır.

Bizde ise durum Cumhuriyetin ilk dönemi hariç oldukça farklıdır. Üretim ve ekonomi modellerimizde filozoflarımız, sanatçılarımız, şairlerimiz ve gönül adamlarımızın izine rastlanmaz. Onlar sadece övünme amaçlı olarak dost sohbetlerinde ve son derece sınırlı düzeyde resmi makamların anmalarında sembolik olarak yer alırlar. Dünya mizahının en önde gelen isimlerinden biri olan Nasreddin Hoca, erkek-kadın eşitliğini ve insan sevgisini temel alan Hacıbektaş Veli, Tanrı/Evren/Dünya/İnsanlık ve Üretim Sevgisini ortak bir havuzda toplayabilmiş Yunus Emre, mimari dehası Koca Sinan ve daha onlarcası genel manasıyla söylencelerde ve şiirlerde yer alırlar sadece. Onların felsefeleri toplumsal hayata ve üretim süreçlerine dahil edilmez. Geri kalmışlığımızın önemli sebeplerinden biri de fikir ve duyguları ile evrene damgalarını vuran bu önemli değerlerimize yabancılaşmamızdır.

Yabancılaştığımız o muhteşem değerlerden biri olan Anadolu/Türkmen Kocası, emeğin ve hümanizmanın en ateşli savunucusu, Allah'tan başka hiçbir şeye tapmayan, özgür ruh, yiğit insan, Türk dilinin büyük ustası, Anadolu halk dili ile evrensel ve ruhani boyutlarda anlaşılabilir analizler yapabilen, Türk şiirinin öncüsü ve büyük ustası, Anadolu toprağının sönmeyen ateşi Yunus Emre bugünkü konuğumuz.

Bu çok kıymetli gönül adamı, halk filozofu ve dünya insanı Miskin Yunus'un UNESCO da farkında ve Yunus Emre'nin ölümünün 700. Yıldönümünde UNESCO 2021'i Yunus Emre yılı ilan etti.

Eskişehirli olduğu bilinen bu saygın, kendisinden ışık alınacak, elleri öpülesi bu Türkmen Kocası'nı bizler ne kadar tanıyoruz ve evrensel değerlerle dolu mesajlarının ne kadarını hayatımıza alıyoruz? Ülkemizin aydınlık yarınlara ulaşması için bu soruya tüm samimiyetimizle cevap vermeliyiz.

Hayatına ilişkin bilgilerin henüz netlik kazanmadığı; fakat yapılan son araştırmalar bağlamında 1241-1321 yılları arasında yaşadığı kabul edilen Yunus Emre'nin, 1240 (Hicri 638) yılında Eskişehir'in Mihalıççık ve Sivrihisar ilçeleri arasında kalan ve bugün kendi adıyla anılan Sarıköy'de doğduğu kabul edilmektedir. 13'üncü yüzyılın ortalarına doğru Moğal istilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde yaşadığı belirlenen Yunus Emre dönemin sarsıntı ve acılarını doğal olarak eserlerine konu edinen koca bir yürek ve parlak bir zekadır. Medrese eğitimi gördüğü, Arapça ve Farsça öğrendiği, İran ve Yunan mitolojisiyle, tasavvuf tarihini incelediği anlaşılan bu Türkmen dervişinin Hacı Bektaş ya da Sinan Ata'nın halifesi Taptuk Emre'nin dergahında hizmet ettiği biliniyor. Hem nefsini yenmek hem de Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaşan bu çilekeş aşığın nerede öldüğü ise tam olarak bilinmiyor. Çok yerde mezarı ama hiçbir yerde naşı bulunmayan Yunus Emre insanlığın gönül ve fikir dünyasında yaşamaktadır. Çok sayıda önemli şiirini içinde bulunduran Risalet-ün Nushiyye isimli mesnevisini ise 1307 – 1308 (Hicri 202) yıllarında yazdığı anlaşılan Yunus Emre'nin şiirlerini bir araya getiren Divan'ı ise ölümünden sonra sevenleri tarafından düzenlenmiştir. Şiirlerine baktığımızda bu değerli halk bilgesinin Mevlana Celalettin Rumi'nin çağdaşı olduğu, onu tanıdığı, toplantılarına katıldığı ve kendi deyişiyle onun ' görklü nazarından '(güzel ve gösterişli bakış açısından) ilham aldığını anlıyoruz. Anadolu/İslam halk düşünce ve anlayışının en önemli yapı taşlarından birisi olan Yunus Emre'nin bir mezarı da Eskişehir/Sarıköy'dedir. Demiryolu hattı, mezarının yakınından geçmesi nedeniyle 1946'da yeni bir mezar ve anıt çeşme yapılmaya başlanmış, mezar1949'da buraya taşınmıştır. 1964'te başlayan son mezar yeri inşaatı 1970'te bitirilmiş ve mezarı tekrar taşınan Yunus Emre, o tarihten beri bu anıt mezarda 'yatmaktadır'. Ne yazık ki, biz Eskişehirlilerin çoğu Yunus Emre'nin il sınırlarındaki mezarından bile habersiziz.

Savaş/Kan/Gözyaşı/Açlık/Kıtlık/Zulüm ve ölümün kol gezdiği bir dönemde ve topraklarda yaşayan Yunus Emre, derin bir gözlem kabiliyeti, çok geniş bir hoşgörü anlayışı yaratandan ötürü hiçbir fark gözetmeden tüm insanları sevmesi ile insanlığının kalbine sevgi mührünü vurmuştur. Tasavvuf felsefesi yolunda şiirlerini ağırlıklı olarak hece ölçüyle yazan Yunus Emre, . aruz denemelerinde de bulundu. Hece ölçüsüyle yazdığı dörtlüklerin yanı sıra yine hece ile beyitler ve gazeller de yaza bu Anadolu şairi halkın anlayacağı arı Türkçe'den asla vazgeçmedi. Bu koca yürekli şair şiir için sadece Arapça'nın değil zengin Anadolu'nun tertemiz, duru dilinin bulunmaz bir hazine olduğunu tüm dünyaya 700 yıl öncesinde kanıtladı.

Halkın kullandığı günlük kelimelerle aşk, ölüm, üretim, ilim, mazlum-zalim/zengin-fakir çatışması, gurbet, Tanrı/İnsan/Tabiat sevgisi temalı yüzlerce şiir yazan Miskin Yunus çok sayıda gönül, düşünce ve bilim insana ışık tuttu Anadolu bozkırından. Psikanalizin kurucusu Sigmund Frued bile 'Bilinç altına indiğimde benden birkaç yüz yıl önce orada oturmakta olan bir Anadolulu şairi gördüm.' Diyerek Yunus Emre'yi işaret ediyordu:

Yunus Emre'nin 'Bir ben vardır bende/Bende içeri…' dizeleri Frued'un Id/Ego/Superego üçlemesine ilham kaynağı olmuştu… Preveze Deniz Savaşı öncesinde ise Andreo Dorya Barbaros Hayrettin Paşa'ya Dante'nin İlahi Komedyası'na gönderirken rakibine teşekkür eden Barbaros da kendisine Yunus Emre'nin şiirlerini göndermişti…

Kalbi Allah ve İnsan sevgisi ile çarpan:

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere yelmektir

Dört kitabın ma'nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Yirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Ma'nisi ne demektir

Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir…

Ya da

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne deliyem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserim yeller gibi
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akar suların çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halım kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
O yari düşte görürüm
Uyanıp melül olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi

diyen Yunus Emre'yi hayatımıza niçin almıyoruz? İlim, Allah, İnsan, Doğa ve Üretim sevgisinden niçin faydalanmıyoruz. Bu gerçekler niçin toplumsal kültürümüzde ve iletişim sistemlerimizde, eğitim yapımızda ve siyasi hamlelerimizde yok?

Şehrimiz turistik bir şehir oldu… Yunus Emre niçin tur programlarında, şehir görsellerinde, hediyelik eşyalarda yok? Niçin Yunus Emre temalı turlar düzenlenmiyoruz? Niçin geniş kapsamlı bir Yunus Emre müzesi yok? Üniversite öğrencilerimiz niçin Yunus Emre'nin evrensel dörtlüklerinin yazılı olduğu birbirinden güzel tişörtleri giymiyorlar? Çocuklarımıza, gençlerimize niçin Yunus Emre'nin sevgisi okullarda ve aile ocaklarında öğretilmiyor? Sanayicilerimiz niçin Yunus Emre üretkenliği ve hümanizması ile faaliyette bulunmuyorlar?

Gelin bu sene hep beraber Yunus Emre ile barışalım. Toplumsal dinamiklerimizin temeline onun felsefesini koyalım. Sevelim, sevilelim, tanış olalım, işi kolay kılalım, bu dünyaya selam duralım…

O zaman aydınlık yarınlar bizim olacaktır…