Ölüm; ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ölüm, insan için fani alemden ebedi aleme geçişin adıdır. Her canlı gibi insan da sınırlı bir ömre sahiptir. Allah'ın takdir etmiş olduğu ömür sona erdiğinde her insan Allah'ın izniyle ölümü tadar. Allah'tan başka her şey ölümlüdür. Eğer ölümden kurtulup dünyada sonsuza kadar yaşamak mukadder olsaydı, buna en layık olan Allah'ın sevdiği kulları, Peygamberleri olurdu. Oysa alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz bile bu dünyadan göçmüştür.

İnsan hayatının sona ereceği vakte 'ecel' adı verilmektedir. Eceli gelen herkes ölecektir. Yaratılan her şey fanidir. Bir başlangıcı olanın mutlaka sonu da vardır. Bu, Allah'ın kanunudur. İstisnası da yoktur. Ecel bir gün bizim de kapımızı çalacak, kapımız çalındığında ölüme şimdi değil, başka zaman gel deme imkanımız asla olmayacaktır.
'Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır' (Enbiya 21/35) ayeti, ölümün kaçınılmaz bir hakikat olduğunu vurgulamaktadır. Öyleyse sonsuz yolculuğa çıkacağı kesin olduğu halde inanan bir kişinin hazırlık yapmaması hiç düşünülebilir mi? İnsanı aldatan sonu gelmez emellerden ve ölçüsüz dünya sevgisinden kurtulmanın tek yolu, en büyük vaiz olan ölümü hatırdan çıkarmamaktır.
Ahirete giderken insan imanlı veya imansız olacaktır. Cennete veya cehenneme gidecektir. İyi ya da kötü her amelinin karşılığını görecektir. Ölümle karşılaşan kişinin ahiret sermayesi iyiyse bu yolculuk çok güzel bir yolculuk olacaktır. Ahiret azığı az ise, ölüm geride bıraktıkları için bir acı, hüzün, keder olsa da, asıl hüzün ölen için olacaktır. Sevgili Peygamberimiz'in bir hadisini tam bu noktada hatırlamakta fayda vardır:
'Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Ailesi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Ailesi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır' (Buhari, 'Rikak', 42).
Biz, bizimle olacak olana kıymet vermeliyiz. Bizimle kabirde kalacak olan amellerimizdir. Ne kadar çok sevsek de, bizi ne kadar çok sevseler de aile efradımız, dostumuz, arkadaşlarımız hep geride kalacak. Bu sebeple ölüme hazırlıklı olmak isteyen bizler için öncelikle neye değer verdiğimizi sorgulamamız gerekir. Biz bu dünyada, dünyamızı ve ahretimizi kurtaracak ve mutluluğa eriştirecek olanlara mı, yoksa dünya ve ahretimiz açısından bize hiçbir faydası olmayan şeylere mi kıymet vermekteyiz? Soru kendimize, cevap yine kendimize aittir. Soruya doğru cevabı verdikten sonra halimizi düzeltmek de kendimize aittir.
'Dün' hatası ve sevabıyla geçmiştir. Geçen günleri geri getirmek mümkün değildir. Yarının ne olacağı belli değildir. Yarını yaşayacağımıza dair bir garantimiz yoktur. Gün bugün, saat bu saat, an bu andır. İnsan, ancak içinde bulunduğu anı değerlendirme imkanına sahiptir ve bu anı fırsat bilerek ahiret için hazırlık yapmak durumundadır.
İnsan dünyada yaptıklarının bir gün hesabını vereceğine ve o günkü mahkemede hakimin bizzat Allah Teala olduğuna inanır ve bu inancını ölünceye kadar muhafaza ederse;
*Her işinde dikkatli olur.
*İşlerinde doğruluktan ayrılmaz.
*Kimseyi aldatmaz.
*Kimseye haksızlık yapmaz.
*Yalan konuşmaz.
*Kimsenin malına ve namusuna göz dikmez.
*Kendi hakkı kadar başkalarının hakkını da gözetir.
*Kendisine layık görmediği bir şeyi din kardeşlerine de layık görmez.
*Bu inanca sahip olan kimse hesap günü gelip çatmadan evvel, kötülükleri azaltır ve iyilikleri çoğaltılır.
*Allah'tan korkar. O'na karşı gelmekten çekinir.
*Günah işlememeye gayret eder. İşlediği günahlardan hemen tövbe eder. Günahkar olarak Allah'ın huzuruna gitmek istemez.
Yazımıza, Necip Fazıl Kısakürek'in şu dizeleriyle son verelim:
'Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?
Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!'
MEAL OKUYORUM

Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
(A'raf, 7/31)
GÜNÜN DUASI
Allah'ım! Geçmiş ve gelecek günahlarımı, gizlice ve açıktan yaptıklarımı, Senin benden daha iyi bildiklerini bağışla.
(Tirmizî, 'Deavat', 32)
HER GÜNE BİR HADİS

Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.

(Ebû Davud, 'Zekat', 45)
BİR SORU-BİR CEVAP


Göz damlası orucu bozar mı?
Konunun uzmanlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç, miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20'si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat (gözenekler) yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Kaldı ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da taşımamaktadır. Dolayısıyla göz damlası orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Kasanî, Bedaî', II, 98). (Fetvalar,DİB Yay.syf.276)