Özlemle yollarını gözlediğimiz on bir ayın sultanı ramazan ayına bizleri kavuşturan, sayısız nimet veren Rabbimize hamd, sevgili peygamberimize salat ve siz değerli okuyucularımıza selam olsun.

Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s) ramazanı ''Bereketli bir ay'' olarak isimlendirmektedir (Nesai, Sıyam,5). Biz de bu yazımıza Kur'an-ı Kerim'den bir ayet ile başlayalım. Yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye size de farz kılındı.' (Bakara, 2/183)
Bu ayette takva: (korunmak) kavramının kapsamına; iman, ihsan, ihlas, ibadet, itaat, salih amel, iyilik ve adalet gibi dini ve ahlaki kavramlar girmektedir. Oruç bu güzellikleri içine alacak kadar geniş kapsamlı bir ibadettir.
Allah'ın emir ve yasakları biz insanların iyiliği içindir. Yüce Yaratıcının bizden yapmamızı istediği ibadetlerden biri de ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, İslam'ın beş ana esaslarından biridir. Orucun sözlük anlamı: 'Bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, nefsini engellemektir'. Oruç ibadetinin birçok özellik ve güzelliği vardır.
İslam dini ferdin toplum içinde uyumlu, güvenilir ve hoşgörülü olmasını sağlamaya yönelik düzenlemeler getirmiştir. Bununla beraber insanın yaratıcısı ile olan bağını daha derinden hissetmesine hizmet edecek ibadetler de ortaya koymuştur. Yaratıcı ile insan arasındaki bağlantıyı iman ve ibadetler sağlar. Oruç ta bu ibadetlerden biridir. Herkesin istediği huzurlu toplumu temin eder. Yapılan istatistiki çalışmalarda, ramazan ayında suç oranlarında büyük düşüşlerin olduğu görülmüştür. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) şöyle buyuruyor: 'Oruç bir kalkandır; sakın, oruçluyken cahillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataşacak veya dalaşacak olursa, ''Ben oruçluyum, ben oruçluyum'' deyin' sözü, kişiyi kötülüklerden uzaklaştırmaya yönelik bir mesajdır.

RAMAZAN AYINDA ORUÇ TUTMAK FARZDIR

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: 'İçinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçlu geçirsin..' (Bakara, 2/185) yine: 'Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır' (Bakara, 2/184). Ayetleri orucun önemine vurgu yapmaktadır.

Ramazan ayı, on bir ayda bir gelen rahmet, mağfiret, Kur'an, irşad, infak, sadaka, nefsi terbiye etme, sabır, oruç, günahlardan arınma, yardımlaşma, dayanışma ve ibadet ayıdır.

Sonuç olarak Peygamber Efendimiz; Oruç ibadetinin, ateşten koruyan bir kalkan olduğunu (Buhari, Savm,2), oruç tutanların 'Reyyan' adlı kapıdan cennete davet edileceklerini (Tirmizi, Savm, 55), sihhat bulacaklarını (Taberani, El Mu'cemü'l Evsat, VIII,174), geçmiş günahlarının bağışlanacağını (Buhari, Savm, 6), dualarının geri çevrilmeyeceğini (Tirmizi, Sifatü-l -cennet, 2) müjdelemiştir.

Oruç, Allah'tan başka kimsenin bilmediği gizli, örtülü ve gösterişten uzak bir ibadettir. Karşılığını da yalnız Yüce Allah takdir eder. Ramazanınız mübarek olsun.

İki Nur Sahibi Hayırlı Eş: HZ. OSMAN (R.A.)

İslam'a gönül veren Mekkelilerin vatanlarını terk etmelerinin üzerinden iki yıl geçmiş…
Aylardan Ramazan...
Yer Bedir…
Mekke ile Medine arasında, kervan yollarının kesiştiği yerde bulunan bu küçük kasaba, bugün kıran kırana bir mücadeleye sahne oluyor. Müminler tek vücut olmuşken Allah Teala da üç bin meleğini yardıma göndererek (Âl-i İmran, 3/124) onlara şöyle buyuruyor: 'Ben de sizinle beraberim. Haydi, iman edenlere destek olun!' (Enfal, 8/12). Vazifeli olduğu için Medine'de bırakılan birkaç mümin var ki onların da yürekleri burada çarpmakta. Onlardan biri, Allah Resûlü'nün damadı Osman b. Affan (r.a.): bizim aşina olduğumuz ismiyle, Hz. Osman (r.a.). Bedir'de savaş tüm hızıyla sürerken Hz. Osman, sevgili eşi Rukiyye'nin başında bekliyor. Bir yandan savaşa katılamamanın burukluğunu duyarken bir yandan da nice zorlukları birlikte aştığı sevgili eşini kızamık hastalığının pençesinden kurtaramamanın üzüntüsünü yaşıyor. Onunla olan birlikteliği Müslüman olmasından kısa bir süre sonra başlamıştı. Önceleri Ebû Leheb'in oğlu Utbe ile nişanlı olan Rukiyye, İslam'ın aydınlığında kendisine hayat arkadaşı, can yoldaşı olmuştu. Hz. Osman (r.a.), Müslümanların ilk yıllarda çektiği sıkıntıları onunla birlikte göğüslemiş, Resûlullah'ın tavsiyesi üzerine onunla Habeşistan'a göç etmişti. Gurbetin yükünü onunla birlikte çekmiş, vatanlarına döndükten sonra yine el ele verip Medine'ye hicret etmişlerdi. Hz. Osman'nın Rukiyye'den 'Abdullah' adında bir oğlu olmuştu ve böylece Hz. Osman, Ebû Abdullah künyesiyle anılmaya başlanmıştı. Ve işte şimdi henüz yirmi iki yaşlarında olan biricik eşini yalnız başına ebedî aleme uğurluyordu. Resûlullah henüz Bedir'den dönmemişti. Bu yüzden Hz. Osman, onun emaneti olan sevgili eşinin cenaze namazını kendisi kıldırdı. Zafer müjdesini getiren haberciler geldiğinde Bakî' Mezarlığı'nda defin işlemleri devam etmekteydi. Kızının cenazesine yetişemeyen Allah Resûlü, gitmeden önce 'Sana, Bedir Savaşı'na katılmış bir gazinin sevabı ve ganimet payı vardır.' diyerek ona bakmakla görevlendirdiği (Buharî, Fedailü ashabi'n-nebî, 7) damadı Hz. Osman'ı Bedir'e katılanlardan saydı ve ona ganimetten hisse verdi. Eşinin vefatıyla mahzun olan Hz. Osman'ın ise bambaşka bir üzüntüsü vardı: Rukiyye'nin vefatıyla hayat yoldaşını kaybetmekle kalmıyor Resûlullah ile olan akrabalığı da sona eriyordu. Sakin bir kişiliğe sahip olan Hz. Osman, Allah Resûlü'nün ifadesiyle 'kendisinden meleklerin bile utanıp çekindiği' (Müslim, Fedailü's-sahabe, 26) haya timsali, güzel ahlakıyla meşhur bir mümindi. Müminler için ne zaman bir yardım çağrısı yapılsa en büyük maddi yardımı yapmaktan geri durmazdı. Rabbinin kendisine bahşettiği serveti O'nun yolunda harcamaktan memnuniyet duyar, böylece O'nun rızasına erişmekten başka gaye gütmezdi. Onun yüzünü güldürecek haber de bizzat Rabbinden geldi. Bir gün mescidin kapısında karşılaştığı Hz. Peygamber, kendisine şu müjdeyi verdi: 'Ya Osman! Bu, Cebrail'dir. Kızım Rukiyye'nin mehri kadar mehir karşılığında, onunla yaptığın hayat arkadaşlığı gibi bir arkadaşlık yapmak üzere, Allah'ın (kızım) Ümmü Gülsüm'ün nikahını sana kıydığını bana haber verdi.' (İbn Mace, Sünne, 11/3). Böylece Resûlullah'ın iki kızıyla evlenme bahtiyarlığına eren Hz. Osman, diğer bütün üstün meziyetlerinin yanı sıra 'Zünnûreyn' yani 'İki Nur Sahibi' lakabıyla şöhret buldu ve hayırlı bir eş olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Öyle ki ikinci eşi Ümmü Gülsüm'ün vefatından sonra Hz. Peygamber, 'Üçüncü bir kızım olsa onu da seninle evlendirirdim.' (Belazürî, Ensabü'l-eşraf, I, 178) sözleriyle onu teselli edip kızlarına eş olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. (Sahabe Hatıraları DİB yay.Syf.21)
MEAL OKUYORUM

'Ey örtüsüne bürünen! (Peygamber) Kalk da insanları uyar, Rabbini yücelt, elbiseni temiz tut ve pisliklerden uzak dur.'
(Müddessir,74/1-5)
GÜNÜN DUASI
Davud A.s'ın Duası:
Allahım! Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. Allahım! Senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!' (Tirmizî, Daavat 73)
HER GÜNE BİR HADİS

İnanarak ve karşılığını Allah'tan umarak Ramazan gecelerini namaz (teravih) kılarak ihya eden kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.
(Müslim, Salatül-müsafirin, 173)
BİR SORU-BİR CEVAP

Sahur yemeğinin dindeki önemi nedir?

Sahur yemeği, oruç tutacak kişilerin imsak vaktinden önce gece yedikleri yemektir. Hz. Peygamber (s.a.s.) sahura kalkmış ve bunu ümmetine de tavsiye etmiştir (Buharî, Savm, 19, 20). Resûl-i Ekrem(s.a.s.), sahur yemeğinde 'bereket' (Buharî, Savm, 20) olduğunu ifade etmiş ve sahur yemeğinin, müslümanların orucu ile ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli farklardan biri olduğunu belirtmiştir (Müslim, Sıyam, 46). Onun sahurla ilgili söz ve uygulamalarından hareketle fakihler, sahura kalkmanın ve sahuru geciktirmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir (Kasanî, Bedaî', II, 105)
(Fetvalar, DİB Yay. syf. 266)