Yılmaz Büyükerşen ilk defa 2024 seçimlerinde başkan adayı değildi.

Dile kolay.

Cumhuriyetimizin yarısında yer almış bir kentsel değer. Ömrünün 4/3’ünü Akademisyen, rektör ve Büyükşehir Belediye başkanı olarak geçirdi.

18 Nisan 1999 da siyasete atıldı. İlk adımını Büyükşehir belediye başkan adayı olarak attı.

Atış, o atış…

Siyaseti, pratikten öğrendi. Üst düzey bir yöneticilik deneyimi olduğundan bütün birikimlerini, belediye  yönetimlerine yansıttı…

Projelere yansıttı. Hayal ediyorum dedi ve yaptı. Şehir Eskişehir’dir dedi ve kent dinamiklerini harekete geçirdi. Şehrin hikâyesini yeniden yazdı.

Turistik bir şehir haline geldi. Şehri görmek için turlar geliyordu.

Şahsında Eskişehir ittifakını kurmuştu.

Aşkı Eskişehir’di.

Bizlere emaneti vardı.  AYŞE ÜNLÜCE… 

Emanet ettiği aslında Atatürk’ün emanetiydi. Çünkü Eskişehir bir Cumhuriyet kentiydi. Kenti Cumhuriyet kadınları koruyacaktı…

İnsan yaşamı için çok önemli anlar vardır… Benim için, çocuklarım ve torunum için önemli bir an.

Mutlu olabildiğim ender anlardan biridir…

Erken saatlerde, Eskişehir aşkı için oy kullandık. Vatandaşlık görevi. Eleştirme hakkımız elbette olacak.

21 parti ismi logosuyla birlikte oy pusulasında yer almış. Birçok parti bindelik oy oranları ile demokrasiye oy verdiler.

KAYBEDENLER KULÜBÜNDE OTURANLAR…

2004

DSP Yılmaz Büyükerşen        % 44.76

AKP FARUK Karaçay             % 41.76

 

2009

DSP Yılmaz Büyükerşen       % 51.5

AKP Hasan Gönen                %  37.1

 

2014 belediye seçimleri

CHP Yılmaz Büyükerşen % 45. 2

AKP Harun Karacan        % 39.0

 

2019

CHP Yılmaz Büyükerşen % 52.3

AKP Burhan Sakallı         %  45.1

 

2024

CHP Ayşe Ünlüce             % 51,03

AKP Nebi Hatipoğlu         % 37.85

Büyükşehir belediye başkanlık seçim tarihinde Hasan Gönen’den sonra en az oyu alan başkan adayı  Nebi Hatipoğlu oldu…

En başarılı olan Burhan Sakallı.

Sonuç hep aynı. Hiç değişmedi.

AKP bunları görmek istemedi…

Seçimin galibi Eskişehir ittifakı oldu.

CUMHUR ittifakı “kaybedenler Kulübündeki” listelerde yerlerini aldılar.

BİR KADER VAR…

AKP neden kaybediyor. Çok basit bir cevabı var… Kaybedeceklerini bildikleri için nasıl kaybederiz planlarını yapmışlar.

Galiba bir hikmet vardır. Sizleri haramlardan koruyor...

Çünkü fususil hikem-i okuyup idrak etmek, çok okumalar gerektirir. Derin bir mevzu.

Sonuçta ahlak çıkar karşımıza. Söylemleriniz ve yaptıklarınız teraziye konulur. Vesselam.

İşte samimiyetsizlik burada başlar.

Bu günün sorunu değil.

AKP’nin bir türlü aşamadığı bir idrak edememe,  zihniyet sorunu var… Yozlaşan bir yapı oluşmuş…

Analitik düşünen aydınlardan hoşlanmıyorlar.

Kendi mahallesinden dışarıya çıkmadılar. Yankı duvarlarında kendi seslerini, tekrar tekrar dinlediler.

Hep kendi kendilerini kandırdılar. AKP’ye karşı güvensizlikler oluşmaya başladı.

İnsanlar derin yoksulluk içine düştüler. Marketlerdeki saatlik değişen fiyatları görmezden geldiler.

Millet inşallah, maşallahı satın almadı…

Tüm illüzyonları bitince inşallah, maşallah demeye başladılar.                       İşi Allah’a havale ettiler. Mübarek Ramazan ayında garibin, yoksulun, emeklinin seslerini  “ALLAH” duydu.

Sakın kader deme. Kaderin üstünde bir kader vardır.

Hikmet dediğimiz bu! Anlayana…

+++++

Partide tek adam hastalığı var… Demokratik tartışma kültürü yok. Politik çeteler tarafından işgal edilmiş. Birçok nedeni var. Çünkü parti rant dağıtım merkezi olmuş…

En önemli nedeni inşallah, maşallah jargonu.

Durmak yok! Kaybetmeye devam.

Artık seçmen kuzu gibi olmak istemiyor. AKP’de siyaset yapanlar ciddi bir erozyona uğradı. Kayıtsız şartsız biat etmek istemediler.

Artık yalanlara karınları tok.

Bunu kavradılar.

AKP ve birlikte olduğu çıkar çevreleri adeta Türkiye ye çökmüştü.   Sultanizm hortlamaları AKP’yi bir UR gibi sarmalamıştı. Güç zehirlenmesi yaşıyordu…

Kibir tavan yapmıştı. İlk defa hiç tanık olmadığım bir İktidar Müslümanlığı diye bir sentetik kavram üretilmişti.

Her şey kendi çıkarları için. Çıkarları yoksa selam bile vermezler…

Halk şunu görüyordu. Vesayet altında bir otoriter rejime doğru kayıyorduk. Cumhuriyetimizin ve hukuk, hak ve özgürlükler göz göre çiğneniyordu.

Anayasa mahkemesinin karaları tanınmıyordu. AHİM kararları yok sayılıyordu.

Masumiyet ilkesi çiğneniyordu… Yargı paramparça olmuş, birisinin verdiği kararı diğeri bozuyordu.

Kararlarda tutarlıklar yoktu…

İnsanlar siyasi görüşleri nedeniyle ağır cezalara çarptırılıyordu.

Toplum karpuz gibi 2 ye bölünmüştü… Söylemleri ile yaptıkları bir birlerine tutmuyordu…

Şunun şurasında 10 ay önce seçim yapılmıştı. Ne oldu da toplum bu kadar set bir U dönüşü yapıp kararı vermişti.

Hayır, bunu kimse ölçemez.

Açlık sınırında yaşayanların, emeklilerin tepkisiydi…

Yeter dediler…

İşte bu dip dalgaydı.. Gördüler ama elleri kolları bağlanmıştı…

31 mart seçimleri yeni bir Türkiye’nin, güvenli bir geleceğin, umudun ilk işaret fişeğiydi…

Milletin iradesi aslında çok sert bir sarı kart gösterdi.

Verdiği mesajın çok ötesine geçti. Ben bunu analiz edeceklerini hiç sanmıyorum…

İktidara ikaz. Anayasal düzeninin dışına çıkma. Hak ve hukuk çiğneme. İftira atma. Devletin olanaklarını çıkarların için kullanma.

Çünkü bu bir yerel seçimin çok ötesinde bir anlam taşıyordu.

Pandoranın kutusundan, özgürlük ve demokrasi sesleri yükseldi. Ferahladı Türkiye. Biraz oksijen almaya başladı…

Ne kadar özlemişiz bir avuç demokrasiyi.

Türkiye ittifakını hepimiz kucakladık.

Merak etmeyin, Her şey güzel olacak…