Beşiktaş'ın sezon başında Eskişehirspor'dan transfer ettiği 23 yaşındaki oyuncu, orta sahanın her bölgesinde oynadığı gibi sağ bek ve stoper olarak da imdada yetişiyor. Koşu mesafelerinin yüksekliği, ikili mücadelelerdeki üstünlüğü ve oyunu iki yönlü oynayabilmesi onu ön plana çıkaran özellikler. Şan, şöhret, makam ve mevki için 'Hepsi geçici' diyen genç oyuncu Millî Takım'da görev yapmakla ilgili olarak ise 'Bu forma için sahada canını versen, arkandan şehit derler. Öyle güzel bir makam. Hepsi geçer de bu formayı giymek bir ömür boyu kalır' görüşünde.Tam Saha dergisinden Mazlum Uluç'un sorularını yanıtlayan Dorukhan Toköz ile yapılan röportajın bir bölümü şöyle;
Yakından ilgilenenler için bilinen bir oyuncusun ama Türk futbolseverlerin çoğunun hayatına bu sezon aniden girdin. Beşiktaş seni transfer ettiğinde gelecek için yatırım gibi görülürken, bir anda takımın banko isimlerinden birine dönüşüverdin. Seni daha yakından tanımak adına, en başa dönenerek ne zaman, nerede dünyaya geldiğin ve futbol topuyla ne zaman tanıştığınla başlayalım.
21 Mayıs 1996 Eskişehir doğumluyum. Ailem Eskişehirli. 1993 doğumlu bir abim var. Babam önceleri İstanbul'da bir firmanın pazarlama müdürlüğünü yapıyordu ama daha sonra Eskişehir'e döndü. Osmangazi Üniversitesi'nin karşısında güzel bir büfemiz var. Annem ve babam birlikte çalışıyor. Abim üniversitede İstatistik Bölümü'nde okuyor. Okuldan çıktıktan sonra büfede anneme, babama yardımcı oluyor. Benim futbolla tanışmama gelince; küçükken futbola çok meraklıydım. Babam ve dedem benim iyi bir futbolcu olabileceğimi düşünüp ESKİ Spor'a vermişti. Eskişehirspor da beni ESKİ'de antrenman yaptığım dönemde görüp beğendi ve çok küçük yaşta altyapısına aldı. O zaman 9 yaşındaydım. Eskişehirspor'da bütün yaş kategorilerinde oynadım.
Futbolcu olabilme süreci fedakarlık isteyen bir süreç. Birçok zorluğa göğüs germek gerekiyor. Sen bu süreçte nasıl zorluklar yaşadın?
Ben yaşadığım zorlukları çok fazla anlatmak taraftarı değilim. Her insan gibi benim de hayatımda yaşadığım zorluklar oldu elbette. Daha çok küçüksünüz ve sabahın altısında kalkıp yürüyerek okula gidiyorsunuz. Oradan çıkıp yürüyerek antrenmana gidiyorsunuz. Arada yokluklar oluyor. O süreçte siz de aileniz de fedakarlıklar yapıyorsunuz. Zaten o günleri hep aklınızın bir köşesinde tuttuğunuz için bugünlerin kıymetini daha iyi anlıyorsunuz. O günlerden itibaren hep daha iyi yerlere gelmeyi hedefliyorsunuz.
Futbolculuğu bir meslek olarak seçmeye ilk olarak ne zaman karar verdin?
13-14 yaşlarındaydım. Babamın işleri bozulmuş ve İstanbul'dan dönmüştü. İki çocuk büyütüp aileyi geçindirmek kolay iş değildi. Bunun okulu ayrı masraf, antrenmanı ayrı masraf. Çocuklar bir şey gördüklerinde istiyor. Ben de meselenin farkına o yaşlarda varmış, futbolcu olmam gerektiğini anlamıştım. Kendi kendime, 'Ailem benim için bunca fedakarlık yapıyor, benim de onlara destek olmam gerekiyor' demiştim. Küçücük yaşta bunları düşünmeye başlayınca çocukluk dönemim çok hızlı geçti. O yaşlarda 'İnşallah futbolcu olurum' niyetiyle çok fazla çalıştım.
Profesyonel futbolcu olunca hayatınızda neler değişti?
Yaşadığımız hayat aynı aslında. Dört sene önce de büfemiz vardı, hala var. Dört sene önce abim oradaydı, hala orada. Hayatımdaki tek fark, benim Eskişehir'de değil de İstanbul'da yaşıyor olmam. Zaten Eskişehir'deyken de bir süre tesislerde kalmış son senemde ise ayrı eve çıkmıştım.
Peki, eğitimini nereye kadar sürdürebildin?
Anadolu Lisesi'nden mezun oldum. İngilizcem fena değil. Üniversiteye açıktan kaydoldum çünkü devam edemeyeceğimi biliyordum. Rahat olduğum bir dönemde sınava girip, üniversiteye de devam edeceğim.
Türk futbolunun kilometre taşlarından birisi olan Eskişehirspor'un senin için ne anlam ifade ettiğini anlatır mısın?
Eskişehirspor tarihi, başarıları ve örnek taraftarıyla bence Anadolu'nun en büyük kulübü. Ben de o taraftarın arasından geldim. Babam tribünlerde yer almış, Eskişehirspor camiasında çok sevilen birisidir. Bazen onunla, bazen de onun beni emanet ettiği abilerle birlikte deplasmanlara giderdim. Deplasmanlarda çok fotoğrafım vardır. Eskişehirspor'un bendeki yeri çok ayrıdır. Buralara geldiysem de 9 yaşından bu sezonun başına kadar formasını giydiğim Eskişehirspor sayesindedir.
Üzerinde emeği olan teknik adamlara gelirsek…
Serkan Topkaya, Emre Özbayer, Berkant Ongan Hocalarımızın üzerimdeki emeği çoktur. Yaş kategorilerinde sürekli takım kaptanlığı yaptığım için kendileriyle çok yakın diyaloglarım olurdu. Hala da görüşmeye devam ediyoruz. Benimle ilgilenmeyi sürdürüyorlar. Altyapıdan A takımlara çıkmak gerçekten çok zor bir iştir ama sağ olsunlar o süreçte ellerini omuzumuzdan hiç eksik etmediler. Ben de onları mahcup etmediğimi düşünüyorum.
Altyapıdan çıkmak zor dedin. Gerçekten de öyle… Futbola birlikte başladığın pek çok oyuncu bugün futbol sahnesinden çekilmiş durumda ama sen hem Beşiktaş'ta hem de Millî Takımlarımızda forma giyiyorsun. Seni diğerlerinden ayıran ve bugüne taşıyan farklar nelerdi?
Bence futbolcu olabilmenin yüzde 90'ı çalışmak… Çalışırken asla pes etmemek, hayatından fedakarlıklar yapmak, mesela arkadaşların gezip tozarken bile işine odaklanmak veya dinlenmek… Ben böyle bir çocuktum.
O yaşta bunu nasıl idrak edebiliyordun?
Futbolcu olmam gerektiğini düşünüyordum ve küçük yaşlarda A takımla idmanlara çıkmaya başlamıştım. Abilerimiz bize öğütler veriyordu. Onların hayatlarını takip ediyordum. Okuduğum kitaplardan, izlediğim televizyon programlarından da nasıl yaşamam gerektiğini biliyordum. Sağ olsun babam da bu konularda bilgilidir. Bana her zaman çalışmanın, beslenmenin ve dinlenmenin ne kadar önemli olduğunu anlatırdı. Evet, çocuksunuz ve arkadaşlarınız gezerken veya oynarken siz de onlarla birlikte olmak istiyorsunuz ama diğer yandan da meslek olarak seçtiğiniz futbolun gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Ama altyapıdan çıkmanın asıl zorluğu başka. Hak edenden çok hak etmeyenlerin değer gördüğü zamanlara çok şahit oldum. Sen ne kadar iyi olursan ol, bir başkası önüne geçebiliyor. Dışarıdan para ödenerek getirilen oyuncu ne yazık ki altyapıdan yetişen bir oyuncuya tercih ediliyor. Bunu neredeyse bütün kulüplerde görüyoruz. Mesela ben 16-17 yaşlarında A2'de oynuyor, A takımla idmanlara çıkıyordum. O dönemde A takımda oynayabilecekken, bahsettiğim bu mesele nedeniyle forma giymem bir sezon ileriye atmıştır.
Eskişehirspor'la çıktığın ilk Süper Lig maçını hatırlıyor musun? O maç öncesinde neler hissetmiş, nasıl hazırlanmış ve maç içinde neler yaşamıştın?
Başakşehir maçıydı… Samet Aybaba Hocamız zaten öncesinde kupa maçlarında beni oynatmıştı. İlk geldiği günden beri bana, 'Çalışmana dikkat et, kendine iyi bak, her an oynayabilirsin' demişti. Başakşehir maçında böyle bir fırsat geldi. Maç benim için çok iyi geçmişti. O gün oyuna ikinci yarıda giren Emre abiye (Belözoğlu) karşı oynamıştım. İlk yarıyı 1-0 önde kapatmıştık ama Emre abi oyuna girdikten sonra bir asist yapıp penaltıdan bir gol atınca 2-1 yenilmiştik. Maçtan sonra Emre abinin formasını almıştım. Zaten bir tek onun forması vardır bende.
Söz Samet Aybaba'dan açılmışken soralım… Teknik adamlıktaki alameti farikası genç oyuncuları vitrine çıkarmak olan Samet Hoca senin için ne anlam ifade ediyor?
Benim için çok ayrı bir anlamı var. Sadece Samet Hoca da değil, ekip olarak Selçuk Hoca, Yılmaz Hoca, Ersin Hoca benim futbol hayatımda çok önemli. Benim gelişimime özel çalışmalarla büyük katkı sağladılar. Daha önce birçok teknik adam bana 'Seni oynatacağım' demişti ama Samet Hoca 'Oynatacağım' dedikten hemen sonra oynattı. Üstelik de takım çok kritik bir dönemden geçiyordu ama buna rağmen bana güvenip şans verdi. Buradan kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Seni bir joker gibi görüyoruz. Göztepe ile oynanan son Süper Lig maçının ikinci yarısında stoper olarak görev yaptın. Futbola başladığında hangi mevkide oynuyordun? Sonrasında nerede görev yapacağın konusu nasıl şekillendi?
Futbola santrfor olarak başladım. Zaten genelde böyledir. ESKİ Spor'dayken gol kralı olmuştum. Eskişehirspor'a da santrfor olarak geldim. Sonra orta sahaya çekildim ve ilk maçımda bir gol bir asist yapınca 8 numara pozisyonunda kaldım. Ertesi sezon 6 numaraya çekildim ve orada oynamaya başladım. Samet Hoca döneminde A takımda da 6 numara pozisyonunda oynamayı sürdürdüm. Ertesi sezon Alpay Özalan Hoca döneminde ise Kamil Ahmet abi orta sahada, ben sağ bekte oynadım. İkimiz de yeni mevkilerimizde iyi performans göstermiştik. Sonra Mustafa Denizli Hoca geldi ve beni yeniden orta sahaya aldı. Geçtiğimiz sezon ise ağırlıklı olarak sağ bekte görev aldım. Takımın transfer yasağı olduğu için beni sağ bekte değerlendirdiler. İyi de bir sezon geçirdim. Birkaç gol attım, çok sayıda asist yaptım. Eskişehirspor'da stoper oynadığım maçlar da oldu.
Beşiktaş'a transferinin hikayesini anlatır mısın? Seni isteyen başka kulüpler de var mıydı ve sen neden Beşiktaş'ı tercih ettin?
Beni isteyen, menajerimle görüşüp konuşan çok sayıda kulüp vardı. Ama ben böyle işlerin içine girmeyi çok sevmiyorum. Beşiktaş'tan teklif geldiğinde ise çok heyecanlandım. Çünkü Beşiktaş iki sene üst üste şampiyon olmuş bir takımdı, çok büyük oyuncuları ve Şenol Güneş gibi çok değerli bir teknik direktörü vardı. Bir de ben Eskişehirspor gibi güçlü bir taraftar topluluğu olan takımda yetiştiğim için taraftarın gücü de tercihimde önemliydi. Beşiktaş gibi Türkiye'nin en güçlü taraftarının önünde oynamak beni çok heyecanlandırmıştı. Tabiî ki Beşiktaş'a gelip oynamak da kolay değildi. Çünkü bir alt ligden geliyorsunuz, insanların çoğu sizi iyi tanımıyor… Gerçekten zor bir karardı. Belki bu kararı veremeyecek çok kişi vardır. Aileme ve menajerime şunu söyledim, 'Ben Beşiktaş'ın kapısından girdikten sonra çalışıp formayı alırım.' Tabiî ki formayı hocalarımız veriyor ama ben de çok çalışıp formayı alana kadar elimden geleni yapacağımdan emindim.
Millî Takımımızın EURO 2020 grubunu ve şansımızı nasıl değerlendiriyorsun?
Türk insanının yapamayacağı hiçbir şey yok. Buna eminim. Biz ne savaşlardan çıkmış, ne maçları döndürmüşüz. Tarihimiz destanlarla dolu. Tabii ki Fransa dünya şampiyonu ve çok güçlü bir takım. İzlanda, Arnavutluk ve diğerleri de küçümsenecek rakipler değil ama bizim yenemeyeceğimiz hiçbir takım, kazanamayacağımız hiçbir savaş yok.'