Hüseyin Nihal Atsız merhumun ‘Ahlak millet yapısının temelidir. O olmadan hiç bir şey olmaz.’ sözünü hiç unutamam.

Ahlak sahibi olmanın zor olduğunu hepimizin çok iyi bildiğine de inanırım.

Güzel ahlakın olmazları oldurduğunu ısrarla savunurum. ‘Adalet, alçak gönüllük, hoşgörü, mizah anlayışı’ ile güzel ahlakın daha da güzelleşeceğini bilirim.

Evet; güzel ahlak hem kişiyi hem karşısındakini mutlu eden, iyi, hoş, güzel davranış biçimleridir.

Güzel ahlak, kimseyle çekişmemek ve kimseyi çekiştirmemektir.

Güzel ahlak eğitimle, okumakla, düşünmekle, edep öğrenmekle, kültürlü insanlarla arkadaşlık etmekle edinilir.

Güzel ahlaklı kişi yalnız insanlara değil tüm canlılara sevgi, merhamet, anlayış gösterir. Dedikodu yapmaz, yapanları usulünce uyarmaya çalışır. Samimidir. Susmasını ve dinlemesini bilir. Sabırlıdır. Güler yüzlü, tatlı dillidir. Hoşgörülüdür. Karşılıksız iyilik yapmayı bilir. Başkalarının ayıp ve kusurlarını dile getirmez. Kendi ayıp ve kusurları yok etmek çabasındadır. Devlet malını koruma, yoksulu gözetme, çevre bilinci konularında hassastır. Ayrıştırıcı dil kullanmaz. Farklı düşünmeyi insan olmanın gereği sayar. Söylenen sözün kendi hayatında etkisi görülmedikçe başkasının hayatında hiç etkisi olamayacağını bilir. Herkesçe beğenilen asıl güzelliğin ahlak güzelliği olduğunun savunucusudur.

Kendi hür iradesiyle en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaşmaya çalışır.

İnsanız işte.

Bu esaslar çerçevesinde öğütlediğimiz ama uygulamadığımız ahlak kurallarımız ile de uyguladığımız ama sadece ara sıra öğütlediğimiz ahlak kurallarımız var.

Bizi değerli kılanın ahlak kurallarını gündelik hayatımıza yansıtıp yansıtmadığımız esası olduğuna inanıyorum.

Hepimiz, aşağıdaki ahlak kuralında anlaşıyoruz: ‘Her şey insanın, insanlığın huzur ve mutluluğu için olmalıdır.’

Evet; buradan hareketle ‘Gündelik hayata yansımayan, uygulanamayan kuralın anlamı da değeri de yoktur.’ diyebiliriz.

Hâl böyle iken günümüzde ahlak, nerdeyse ahlaksızlık ile açıklanıyor maalesef.

Toplum giderek ayrıştırılıyor.

Ahlaktan şikâyet eden insanımız kendi ahlakını ne sorguluyor ne de sorgulatıyor maalesef.

Ahlakın etkisinin yaptırım olduğunda şüphemiz yok.

Ahlakın zorlayıcı gücünün insanın vicdanı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Ahlak kuralları ile ilgili olarak aşağıdaki soruları kendi kendime sıkça sormadan edemiyorum. Bu sorularda bana katılacağınıza da inanıyorum. Soruların cevabının, şimdilik kaydıyla kendimizde saklı kalmasını arzu ediyorum:

Doğrudan ayrılmadan iyiyi ve güzeli yapabilme gücünü bu kurallar ortaya koymuyor mu!

Endişe, korku, kaygı vb. bu kurallarla belirleyici olmuyor mu!

Düşüncemiz, duygumuz, fikrimiz … bunlara göre şekil almıyor mu!

Sorumluluklarımızda, görevlerimizde, yetkilerimizde bunların rolü büyük değil mi!

Öngördüklerimiz, planladıklarımız, öngöremediklerimizi hesaba aldıklarımız bu kurallara göre değil mi!

Zıtlıkları buluşturan, olmazları oldurma mücadelesine güç veren bu kurallar değil mi!

Aklına eseni, hâl bilmezi, had bilmezi hâle yola koyan bu kurallar değil mi!

Kendiyle çelişenlere, toplumla çelişenlere orta yolu gösteren bu kurallar değil mi!

Söz dinlemezleri, ele avuca sığmazları, başına buyrukları hâle yola koyan bu kurallar değil mi!

Bu kurallara önem vermeyenlerin, bu kurallara aldırış etmeyenlerin, bu kuralları değer bulmayanların, bu kuralların üstünde durmayanların hâli nice ola ki!