‘BAYRAM’ güzeldir,

‘RAMAZAN’ güzeldir,

‘PAYLAŞMAK’ güzeldir…

Ve sonunda geldik mükâfatı olan ‘Fıtır Bayramına…’

…/…

Bu bayramın Rasülullah (S.A.V) dilinde adı ne Ramazan, ne de Şeker!

Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.v) IYDU'L-FITIR tabir etmiş…

Yani FITRATIN BAYRAMI demiş…

Zahiren bedene oruç tutturan; batinen nefsin istek, arzu ve dahi beklentilerinden imsak eyleyen, uzaklaşan;

Özünün hitabı Kur'ana gönülce kulak verenlerin;

Gayretlerinin ödülü olarak fıtratlarını fark etme bayramı!

…/…

Tartışmasız çocukluğumuzda yaşadığımız duyguların bütünüymüş bayram…

Arefe günü yapılan hazırlıklar, sarılan yaprak sarmalar, açılan/yazılan tepsi tepsi ev baklavaları, muhabbetmiş bayram…

İmkânlar dâhilinde, hanelerde misafirlere ikram için hazırlanan, eş, dost, hısım akrabanın bir araya gelerek çeşit çeşit pişirdikleri yemeklerin adıymış bayram…

Öncesinde büyüklerinin küçülenlerini giyme heyecanı, başucunuza konulan belki bir iskarpin, belki de bir çift çoraba sevinmemin adıymış bayram…

Şüphesiz, poşet poşet topladığımız markasız bonbon, kaba, leblebi şekerleriymiş en tatlı olanlar…

El öpmek için ilk kapısına koştuklarımız bozukta olsa para verenleri ziyaret etmekmiş bayram…

Yamalı pantolon, çitili çorap, gara lastik ve dahi örgü hırkalarmış, en saf duygularla idrak etmekmiş bayram…

…/…

Özellikle çocukların, azda olsa esnafın hasadıymış bayram…

Her türlü hareketliliğin arttığı, paranın elden ele, cepten cebe dolaştığı, ailelerin harcadığı, herkesin kazandığı bereketli aylardır bayramlar…

‘Hele bayram bi gelsin de’ denilen günlerdir,

Herkesin /her kesimin çoluğuna-çocuğuna bayramlık aldığı o güzel /bereketli günler…

Ezelden ebede, alan, satan memnundu/r…

En çokta çocuklar…

En küçük şeylere en çok sevinenlerdi/r onlar…

En saf haliyle, dünya çamuruna bulanmayanlar…

Çocuklar/dı en çok bekleyenler bu günleri…

Sorarım sizlere;

Şimdide öyle mi?

Yoksa bayramların yerini tatiller mi aldı?

…/…

Hısım, akraba, eş, dost, konu, komşu, karşılıklı iftar davetlerine gider/gelirlerdi eskiden…

Mutlaka bir iki tabak fazla konurdu ehli suffa sofralarına /öyle gördük, öyle bildik çocukluğumuzda…

Ailelerin ve dahi komşuların birlik ve beraberliği adına güzel anlar/anılar biriktirdiği kuşaktan kuşağa kültür aktarımı yaptığı, iftar davetleri vb. güzellikleri söylemeye bile gerek yoktur sanırım…

Bilemiyorum nedendir, lakin her geçen yıl bu güzellikler bir bir azalıyor gibi…

Kaybediyoruz, kaybetmeyelim azıcık kalan bizi!

.../…

Kaybetmeyelim kendimizi, bulalım öz benliğimizi…

Daha güzel bir ömür için sevdiklerimizi, ana, baba ve dahi büyüklerimizi yüreğimizle sarıp sarmalamalım bu bayram…

Diğer bayramlarımızın bayram olması için bunu yapmamızın elzem olduğunu unutmayalım…

…/…

Farkında mıyız bilemiyorum…

Bildiğimiz bir şey var ki her geçen gün ‘el öpenlerin çok olsun guzum, gızım, yavrum, oğlum’ diyenlerimiz, dua edenlerimiz azalıyor bir bir…

El öptürenler safını sıklaştırıyoruz…

Kimimiz yaşlanıyor, yaş alıyor kimimiz…

Büyüklerimiz göçüyor ebedi âleme, belki de akranlarımız göçtü bu diyardan…

…/…

Her geçen bayram ‘çocukken çok daha güzelmiş bayramlar?’ sesleri arş-ı alaya yankılanıyor…

Bizler şeker toplarken, bayram ziyaretlerini yaparken, hanenin yaşlıları bir yere gitmez, misafir beklerlerdi, öyle değil mi?

Büyüklerimiz ne bereketli insanlarmış ki el öpmeye bir sonraki nesil gelirmiş hanelerine, şimdilerde ara ki bulasın...

Büyükler mi verememiş bu bilinci, yoksa küçükler mi alamamış verilenleri…

Devran her geçen gün dönüyor…

‘Çocuklarımız şeker topluyor, birçoğumuz artık evde misafir bekleyenler oluyoruz…’ diyeceğim de, ne şeker toplayan çocuklar kaldı, nede evde misafir bekleyen büyükler…

Sözde büyükler bayramı tatil biliyor, ataları yerine otellere konuyor!

Ben varım diyenlerde sanırım son nesil!

Fıtratımızı kaybettik, hükümsüzdür hakim bey!

Farkında olmaz, dönmez isek özümüze, geleneklerimizi, göreneklerimizi, özümüzü, sözümüzü sadece kitaplardan okuyacağız, o da yazılırsa!

…/…

Bu vesile ile…

Fıtır Bayramımız Mübarek Olsun Efendim!...

Fıtratımızı fark edip,

Özümüzden gelen sesleri hayatımıza tatbik etme bayramı!...

Bu farkındalığına erenlere selam olsun…

Ves’selam

…/…

DÜNYANIN EN KISA CUMA HUTBESİ…

Geçtiğimiz Cuma, dünyanın en kısa cuma hutbesi okundu,

Sadece 30 saniye sürdü!

Bu insanlığın ve Müslümanlığın bitiş noktasıydı!

Filistinli imam Mahmut Hasanat, hutbeye çıkarak şöyle seslendi;

-        ‘30.000 tane şehidin, 70.000 tane yaralının, 100.000 tane sakatın, 2 milyon evsiz ve aç susuz un uyandırmadığı, bir şey anlatmadığı bir ümmete ben buradan konuşsam ne olur konuşmasam ne olur, kamet getirin de namazımızı kılalım’ dedi ve hutbeden aşağı indi!

İşte bu insanlığın bitiş noktasıydı… Ve dünyanın en kısa ama en muhteşem hutbesiydi!

Allah onların namazlarını ve ibadetlerini kabul etsin!

Allah bize ise gerçekten yardım etsin!