Kararlarımızdan önce bir kere daha düşünmeyi, hepimiz, kendimiz yapamasak da başkasına hep tavsiye ederiz. Kararımızın böylelikle daha iyi olacağını bilir, öyle inanırız.
Evet, her şeyden önce bir kere daha düşünmek daha iyi değil mi?
Bunu başarabilen çevremizde öyle insanlar var ki onlarla konuşunca, bu işi nasıl başardıklarını öğrenince kötüler iyi iyiler daha iyi oluyor sanki.
Hemen bizim de bunu deneyesimiz geliyor. Deniyoruz; başarılı oluyoruz bazen, bazen de daha iyisini yapayım derken, iyi olanı da bozuveriyoruz hemen. Duyarlılığımız, anlayışımız, cesaretimizin yanında aynı zamanda da çaresizliğimiz var. Şaşırıp kalıyoruz sonuca o zaman işte. İşte o zaman düşündükçe düşünüyoruz, daldırdıkça daldırıyoruz. Hiçbir şey, kendi hayatımızdan daha şaşırtıcı gelmiyor o zaman işte.
Öyle ya da böyle bir hengameyle geçip gidiyor günlerimiz. Hayat devam ediyor bir şekilde. Üzüntümüzle, sevincimizle, kararlılığımızla, cesaretimizle, hayranlığımızla, şaşkınlığımızla, karamsarlığımızla yaşayıp gidiyoruz.
Günü gelen, gidiyor; bizim ne zaman gideceğimiz de belli değil.
İnsanlar bir iz bırakmadan yok olmamalı. Konup göçüvereceğimiz bu dünyada geleceğe iyi bir şeyler bırakmak, hepimizin ortak arzusu. Bütün mücadelemiz bu. Mücadelede güç aldığımız tek nokta 'insan olabilmek, adam olabilmek, adam gibi adam olabilmek.'
Bu, o kadar kolay mı ki. Bakın Kırgız yazar Cengiz Aytmatov (1928-2008) bu konuda ne diyor: 'İnsan için en zor şey, her gün insan kalmaktır.'
Yaşadıkça kalıcı bir şeyler bırakabiliriz aslında. Bırakabileceklerimizin en hayırlısı, olduğumuz halden daha da iyi halde bir şeyler bırakmak değil mi!
Toplumun gören gözü, duyan kulağı, söyleyen dili olmak, dahası böyle olduğumuzun bilinmesi değil mi!
Geleneğimizi, göreneğimizi unutmamak; onları korumak, kollamak, yaşamak yaşatmak değil mi!
Bıraktıklarımız, bırakacaklarımız biraz da mizaç meselesine, merak meselesine, kültür meselesine göre değişiyor aslında. İşin aslı, kim nasıl bakarsa öyle aslında...
Biz iyiyiz. Çevremizdekiler de iyi. Çevremizde daha iyi olanlar da var, kötü olanlar da var... Hepimizin kusuru var. Hatalarını yüzlerine vurmadığımız için kendilerini kusursuz sananlar var. Tevazuu gösterdikçe enayi yerine konulduğumuz sayısız haller var.
Ağlıyoruz, inliyoruz; şikayet ediyoruz, kızıyoruz, nefret ediyoruz; sonunda aklımızı karıştıran arzularımıza yeniliveriyoruz. Belli dönemlerde kırıcı, kaba hatta zalim davrandığımız da oluyor. Slogan peşinde koşuyoruz bazen işe yaramasa da. Kendi asıl unvanımız yetmiyormuş gibi adımızın önüne yeni yeni unvan ekleme çabasına kaptırıyoruz kendimizi.
Övünmekle geçen ömrümüze şöyle bir dönüp ara sıra bakmak; baktıkça ibret almak aklımıza, maalesef, ara sıra geliyor.
'O, onlar, başkaları, diğerleri elbette kötü' demek yerine 'Ben, biz, bizler niye daha iyi değiliz?' diyebilmek çok zor geliyor bize.
Hepimiz tek tek iyiyiz işin esasında. Hatta hepimiz birbirimizden de iyiyiz. Başkasının iyiliğini görmede, takdir etmede, taltif etmede başarımız hatırı sayılır derece değil elbette.
Öğrenmeye, hayat boyu öğrenmeye pek meraklı değiliz. Bilgisiz sevginin bile güçsüz olduğunu kavrayamıyoruz çoğu kere.
Paylaşmaya kapalıyız niyeyse. 'Bir avı paylaşamayan iki kartal gibi yaşamın anlamı yok paylaşalım.' desek de niyeyse beceremiyoruz bir türlü.
Karşı düşünceye saygıda çok zorlanıyoruz.
Siz daha da ekleyebilir, bazılarını çıkarabilirsiniz ama ben, hemen, aklıma gelenleri sıralayıvereyim daha iyi olabilmek için:
Az konuşup çok düşünmek, gereğinden fazla meraktan uzak durmak, iyilerin arttıkça kötülerin azalacağına inanmak, çok dikkatli okumak, meseleleri ciddiyetle ele almak, karı zararına değmeyecek işlerden uzaklaşmak, bilmediğinin cahili bildiğinin alimi olmak, iyilik ve kötülüğü daha yakından tanımak, ne olursa olsun beyin ve yürek sahibi olmak … lazım.
Yapabileceğimiz iyi doğru güzel bir işi duyduğumuzda onu hemen yapmaya başlarsak daha iyi olacak elbette.
Elbette yapacağımız her işte güzel ahlaka yönelirsek daha iyi olacak.