İnan Çalışır

'Nerde o günler' diye başlanan konuşmalara kulak vermem. Geçen geçmiştir.
Zaman aynıdır. Senen 365 gün, hafta 7 gün, bir gün 24 saattir.
Zaman, eski günlerde de aynıydı, bu gün de aynıdır.
Ah!. Nerede o eski bayramlar? Ah! Nerede o eski günler? Ah! Nerede o gençlik günlerim? Nerede, nerede?..'
Bu ve buna benzer sözleri yaşlı olanlarınızdan birçok defalar sanırım duymuşsunuzdur.
Gerçekten de, o eski günlerin, büyük bir hayıflanma gerektirecek kadar ne gibi özelliği olabilir?
Şunu söylemeliyim ki; aslında bayramlar aynı bayramlar, günler de aynı günler ama insanlar aynı insanlar değiller.
Değişen; bizim özlem duyduğumuz günlere yüklediğimiz anlamlardır.'Modernizm'in karşısında eriyen manevi değerlerimizi hatırlıyor ve nostalji yapma gereğini duyuyoruz. Bilinçaltımızdaki halen kaybolmamış geçmiş güzel hatıralara bir projeksiyon yaparak, ruhumuzdaki 'özlem dolu' serzenişi dindirmeye çalışıyoruz.
Büyüklerin ellerini öpmek' 'şeker toplamak, ağaçtaki eriği dalından koparmak' hayal ediyor, içinden. Topladığı şekerleri sayarak arkadaşına: 'ben, senden daha çok şeker topladım, ben senden daha çok erik doldurdum sepetime...' dediği günleri hatırlıyor.
Babasının, kendisine aldığı 'bayramlıkları' giyebilmek için sabaha kadar sevinçten uyuyamadığı günler aklına geliyor.
Coşku, sevinç ve özlem duyguları birbirine karışıyor, eski hatıraları aklına gelince...
Değerli okuyucular; 'bizi insan yapan değerlerin tohumlarının atıldığı' bu güzel günleri hatırlamamak mümkün mü?
Eğer; bu gün, etrafımızdaki insanlara biraz olsun sevgi ve saygı içerisinde davranabiliyorsak, eş- dost ve akraba ilişkilerini hala daha sürdürebiliyorsak, işte bu; o eski günleri bizlere aktaran 'büyüklerimiz' sayesindedir.
'Geçmişine ait güzel hatıraları olan insanlar, güzel düşünürler; güzel düşünen, güzel bir gelecek hayal eder; güzel hayal eden insan da güzel işler yapar.'
Bir gazetede okumuştum; 'akraba ziyareti kalbe iyi geliyormuş,'diye, Peki; günümüzdeki mevcut sosyal ilişkilerin serencamı nasıldır?..
Bence; bir geriye gidiş var ilişkilerimizin doyuruculuğunda. Köylerimizde eskiden yaşadığımız yardımlaşma ruhunu, apartman hayatında görebiliyor muyuz hiç? Görebiliyoruz demeyi ne kadar çok isterdim?. Ama gerçek şu ki; bizi, paramız olmadığında, birkaç ay idare edebilecek 'bakkal Mehmet efendi'miz yok artık. Paramız veya kredi kartımız varsa yapabiliriz alışverişimizi ancak. Onun da zamanı geldiğinde faiziyle beraber ödemesi var tabi ki Ödünç paraya ihtiyacımız olduğunda, para bulabileceğimiz kimseler pek kalmadı. Ödünç para alabilmek için tek adres olarak 'bankalar' var ama o da 'kredi notun' yüksek ise ancak geçerli bir yol… Bankalara göre herkesin bir 'kredi notu' var. Yani, herkesin bir değeri var. İnsanları fişlemek kanunen yasak ama; bankalar, bal gibi fişliyor bizi işte. Doğayla ilişkimiz ise asgari düzeylere indi.
Artık bir çiçeğe bile dokunamıyor, bir gülü bile koklayamıyor, bir hayvanı bile okşayamıyoruz. Tıpkı; 'doğal ortamından alınarak, kafese konulan bir aslan' gibiyiz. Eş-dost ve akraba ziyaretlerinin yerini, garip ilişki türleri aldı. Gerçek anlamda, canlı- canlı yaşamış olduğumuz o eski ilişkilerle artık; 'telefon',mesajlaşma', 'facebook' gibi araçlar yer değiştirdi.
Kısacası ilişkilerimiz 'mekanikleşerek' ve 'ruhsuzlaşarak' içerikten yoksun hale geldi. Artık işlerimizi halletmek için yüz yüze gelmemize gerek yok. Birbirimizin kahrını çekmemize ise hiç gerek yok. Birkaç 'tuşla' işlem tamam. Hele hele gençlerimiz, saatlerce 'facebook' gibi bilgisayar programlarının başında günlerini geçiriyorlar. Adeta gönüllü esirler gibiyiz.
En önemli iletişim aracımız olan 'güzel Türkçemizin kullanım şekli de değişti.
Canlı olarak yaşanan ilişkiler, insanı 'geliştirirken', 'doyururken' ve 'özgürleştirirken'; diğer 'mekanik' ve 'sanal' ilişkiler, insanda, manevi anlamda 'duygusal donukluğa' neden olmaktadır. Çünkü duygularımızın dışa yansıyan yüzü 'mimiklerin' kullanılmasına ihtiyaç yok bu tür sanal ilişkilerde. Zamanla bağımlı hale gelinmesi bir 'ceza' olarak karşımıza çıkıyor tabii ki. Doktorlarımız, bu bağımlılığı, tedavi edilmesi gereken 'gerçek bir bağımlılık' olarak değerlendirmektedirler.
İlişkilerimizde, ruh ve içerikten yoksun yöntemleri değil; hep, doğal yöntemleri tercih edersek eğer; gerçek anlamda bir ilişki kurmuş oluyoruz. İçimizdeki var olan güzellikler, işte o zaman hayat bulur, görünür hale gelir, bizi ve karşımızdakini de doyuran bir ilişki olur.
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyor, sağlıklı bir yaşam temenni ediyorum.