Eğitim Sen Şube Başkanı Özkan Demirkol, Türkiye'deki eğitim politikalarının niteliği düşürdüğünü belirterek, bunun zincirleme bir reaksiyonla üniversitelerin dünya sıralamasında gerilemesine neden olduğunu ifade etti. Demirkol, tartışılan 2+2 sistemi ve mevcut MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) uygulamasını sert bir dille eleştirdi. Başkan Demirkol, MESEM'lerin "ucuz iş gücü" yarattığını ve son 10 yılda 764 çocuğun çocuk işçiliği nedeniyle hayatını kaybetmesinin acı bir tablo olduğunu vurguladı.
ÜNİVERSİTE SIRALAMALARI DÜŞÜŞTE
Eğitimde yapılan uygulamaların niteliği artırmak yerine daha da düşürdüğünü ve bu nedenle ülke genelinde eğitime olan inancın azaldığını belirten Özkan Demirkol, “URAP'ın bir araştırması var; Uluslararası Eği̇ti̇mle İlgi̇lIi Araştırmalar Enstitüsü gibi bir şey bu. Bizim üniversitelerimiz dünya sıralamasında ilk yüzlerdeyken bazıları şu anda ilk 500'ün içerisine giremiyor. Burada baktığımızda ilk binin içerisinde sadece 9 tane üniversitemiz var. Eğitime verdiğiniz değer, eğitimdeki niteliği arttırmak yerine tutup da bu şekilde 2 artı 2 şeklinde eğitimi daha da geriye götüren düzenlemeler yapmaya çalışırsanız maalesef zincirleme bir şekilde bütün hepsini etkiliyorsunuz. Bir başka boyutu buradaki bu üniversite sıralamasının düşmesi. Bakın daha öncesinden üniversitelerde rektörler, akademisyenler tarafından seçiliyordu. Şu anda maalesef böyle bir seçim sistemi kalmadı. Yani seçilmişler değil, atanmışlar gelmeye başladı. Üniversitelerde şeyi konuşuyoruz, bizim oradaki arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu mobbinge vuruyor. Yönetim kademesinde bulunan arkadaşlarımız, maalesef ki kendi görüşünden olmayan, hatta kendi sendikasından olmayan, çünkü açık açık bunu söylüyorlar: " Bizim sendikamıza geç, her türlü size imkanları sağlayalım.” Böyle bir anlayışla gerçekten karşılaştığımız şey olmaması gereken şeyler. Akademik çalışmalar yapıyor arkadaşlarımız, akademik çalışmalar için yurtdışına izin alıp da gidemiyorlar. Aynı şekilde görevde yükselmeyle ilgili birçok yeni kriterler getiriliyor ve bu arkadaşlarımızın önünün kesildiğini düşünüyoruz. Eğitimi bu şekilde bu hale dönüştürüp de tartışmalı bir hale getirirseniz, eğitime olan inanç azalır. Azaldığı zaman da bu şekilde ilk 100'e girmesi gereken üniversitelerimizi ilk 500'e zor sokarsınız ki giremiyor bile, hepsi zincirleme bir şekilde geliyor.” diye konuştu.
10 YILDA 764 ÇOCUK HAYATTAN KOPARILDI
MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) uygulamasının liselerde uygulanmak istenen 2 artı 2 sisteminin sebeplerinden biri olduğunu ifade eden Demirkol, “Burada patronlar kulübü olarak nitelendirdiğimiz bir tanesi çıktı, dedi ki: " Bizim ara eleman sıkıntımız var. Zorunlu eğitim çok uzun. Biz eleman bulmakta zorlanıyoruz." Peki, eleman bulmakta nasıl zorlanıyorlar? Siz acaba 15-17 yaş aralığındaki çocukların emeğine mi göz diktiniz? MESEM uygulamaları başladıktan sonra özellikle bir gün okula gelecek, yani MESEM merkezine gelecek. 4 günde bunlar iş yerinde iş öğrenecekler şeklinde çıktı. Bu ucuz iş gücünün önünü açar. Çocuk emeğinin sömürüsünün önünü açar. MESEM'e baktığımızda şu anda Türkiye'de 15-17 yaş grubunda çocuk sayısı 3 milyon 894 bin Kayıtlı çocuk işçi sayısı 15-17 yaş aralığında 970 bin, bir de kayıtlı olmayan çocuklar var. Bu çocuklar nerede? İşte bu çocuklar, kayıt dışı olarak bu fabrikalarda atölyelerde çalışan çocuklar. MESEM kapsamında çocuk işçi 504 bin şu anda bir rakam ortaya çıkmış. Aynı şekilde iş gücüne 15-17 yaş aralığındaki nüfusun iş gücüne katılım oranı yüzde 25. Bu oran, OECD ülkelerinde 15-17 yaş aralığındaki iş gücüne katılım oranı yüzde 1. MESEM düzenlemeleriyle siz 15-17 yaş aralığındaki çocuklara, hatta biraz daha iniyor bu sayı, 14 yaşlara falan da, 13 yaşlara indiği de var, bu çocukları siz eğitimden koparıp meslek edindirme kılıfıyla ucuz iş gücü olarak sermayeye sürerken, diğer tarafta uluslararası sözleşmelerle imzaladığınız çocuk hakları sözleşmesi ve buna benzer Uluslararası Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde diyorsunuz ki; 0-17 yaş aralığındaki bireylerin hepsi çocuktur ve biz bunların haklarını korumakta yükümlüyüz. Ama MESEM yoluyla da siz onları tutuyorsunuz, ucuz iş gücü olarak gönderiyorsunuz. MESEM'lere giden öğrencilerimiz, bizim, maalesef ki sosyal anlamda işte zorluklar yaşayan güçlükler yaşayan ailelerin çocukları daha çok gidiyor. Çünkü onlara cazip geliyor bazı şeyler. 12. sınıfta kalfalık adı altında artık çıraklık şeyinden çıkıp da kalfalığa dönüşmüş gibi düşünülüyor. Bunlara asgari ücretin yüzde 50'si. Ucuz iş gücü ve emek sömürücülüğü diye biz bundan diyoruz. Burada, aileler bu çocukları umudu kesmiş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Çünkü bu ailelerimiz ekonomik sıkıntıları olmayıp da sosyal yaşamları, sosyal kültürel durumları bunlara el verdiğinde bu çocuklarımızı okutacaklar. Fakat ekonomik şartlardan dolayı da okutamadıklarından kaynaklı olarak bu çocukları buralara yönlendirme gibi bir şey ortaya çıkıyor. Çok acı bir durum, biz ülke olarak, devlet olarak bu çocukları kaybetmek yerine kazanmayı hedeflemeliyiz. Son 10 yılda MESEM kapsamında ve diğer çocuk işçilik kapsamında Türkiye'de kaç tane çocuk hayatını kaybetti biliyor musunuz? 5-17 yaş arası 764 çocuk hayatını kaybetti. Hayattan kopardık biz bu çocukları. Yani biz eğitim hakkını savunmamız gerekirken, bu çocukların üstün yararını gözetmemiz gerekirken ne yapıyoruz? Hayattan koparıyoruz.” değerlendirmelerinde bulundu.