Emek Partisi (EMEP) İl Örgütü tarafından “Yıkımın, Talanın Kıyısında, Tükenişe Çeyrek Kala…” başlığıyla Çevre Sempozyumu düzenlendi. Özdilek Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlikte, Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Dr. Eşref Atabey, özellikle son dönemde stratejik önemi giderek artan Nadir Toprak Elementlerini ele aldı. Atabey’in yanı sıra Metalurji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük, teknolojik dönüşümün yerel etkilerine ilişkin sunum yaparken, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak ise kapitalizm, tarım ve çevre ilişkisini ele aldı. İkinci oturumda Evrensel Gazetesi Muhabiri Özer Akdemir, Türkiye’deki çevre mücadelelerinden direniş örneklerini, bu mücadelelerin olanaklarını, sınırlarını ve karşılaşılan sorunları aktardı. Sempozyum katılımcıların görüş ve sorularını içeren açık kürsü bölümü ile sona erdi.

GÖZLER ESKİŞEHİR’E ÇEVRİLDİ

Sempozyumun içeriğine dair bilgilendirmelerde bulunan EMEP İl Başkanı Ceren Kökoğlu, “Askıda kalan maden projeleri ve ardından NTE’lerle birlikte gündeme gelen rezervler, sermayenin ve onun iktidardaki temsilcisi olan saray düzeninin Eskişehir’in en verimli topraklarına gözünü diktiğini açıkça gösteriyor. Bizler bugün, bu sempozyumla, madencilik faaliyetlerinin genel olarak ekonomi politiğini konuşmak istiyoruz. Bu meseleye dair hem iktidarın hem de farklı kesimlerin pek çok söylemini duyuyoruz. Ancak madencilik faaliyetlerinin halkçı olmayan yönlerini, halk sağlığı üzerindeki etkilerini ve gerçek ekonomi politiğini bugüne kadar iktidardan duymadık. Ekonomik refah sağlayacağı, işsizliği azaltacağı, istihdam yaratacağı, yerlilik ve millilik söylemleriyle süslenen bu iddiaların ne kadar gerçekçi olduğunu ve madencilik faaliyetlerinin halk sağlığına olan etkilerini bugün burada tartışmak istiyoruz” dedi.

Aşınan taşlar ve eğilen dubalar cadde kullanımını zorlaştırıyor
Aşınan taşlar ve eğilen dubalar cadde kullanımını zorlaştırıyor
İçeriği Görüntüle

FAYDA VE ZARARLARINA DİKKAT ÇEKİLDİ

Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Dr. Eşref Atabey ise, “Bugün Nadir Toprak Elementleri nedir, ne değildir; nasıl bulunur, hangi alanlarda kullanılır, nasıl elde edilir; dünyadaki ve Türkiye’deki rezerv durumu nedir; Türkiye’nin bu konudaki avantajları ve dezavantajları nelerdir; stratejik önemi nedir gibi başlıklara değineceğim. Bunun yanı sıra Türkiye’de genel olarak madencilik faaliyetleri ve Nadir Toprak Elementleri özelinde yürütülen çalışmalar da ele alınacak konular arasında yer alıyor. Ancak asıl konu, Nadir Toprak Elementlerinin bilinmeyen yönleriyle çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri. Sadece faydalarına değil, olası zararlarına, çevresel etkilerine ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine de hâkim olarak, buna göre tedbir almak, çalışmalarımızı ve planlamalarımızı bu bilinçle yapmak gerekiyor” diye konuştu.

RAKAMLAR GERÇEĞİ YANSITMIYOR

Nadir toprak elementlerine ABD’nin ilgisi ve stratejik temaslara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Atabey, açıklanan rakamların ise gerçeği yansıtmadığını belirtti. Atabey, “Yapılan bilimsel ve tıbbi araştırmalarda, Nadir Toprak Elementlerinin farklı türlerinin insan vücuduna solunum yoluyla, gıda yoluyla, su yoluyla ya da enjeksiyon yoluyla alındığında çeşitli etkiler yarattığı ortaya konulmuş durumda. Özellikle tozlarının solunması, elde edilme süreçlerinde açığa çıkan gazlar ve çevresel yayılım yoluyla insan sağlığını etkilediği belirtiliyor. Piyasada 694 milyon ton gibi rakamlar dolaşıyor. Ancak bu rakamlar gerçeği tam yansıtmıyor. Türkiye’de yaklaşık 953 bin ton nadir toprak elementi kompleksi olduğu ifade ediliyor. Torium rezervi ise yaklaşık 381 ton civarında. Yani söylendiği gibi tek başına, saf halde ve devasa miktarlarda bir rezervden söz etmek doğru değil. Nadir toprak elementleri stratejik elementlerdir. Özellikle otomotiv sektöründe yoğun olarak kullanılan lantanyum, seryum ve neodimyum gibi elementler Eskişehir bölgesinde bulunuyor ve rezerv olarak mevcut. Bu nedenle yapılan görüşmeler, doğru bir çerçevede ele alındığında ülkemiz için faydalı olabilir. Ancak burada çok önemli bir nokta var: ülke kaynaklarıyla ilgili yapılacak anlaşmalar mutlaka karşılıklı çıkar temelinde olmalıdır. Ham maddeyi olduğu gibi vermek doğru değildir. Asıl hedef, bu elementleri kendi ülkemizde işleyip mamul ürüne dönüştürmek ve katma değeri burada yaratmak olmalıdır. Eğer bir iş birliği yapılacaksa, bunun karşılığında teknoloji transferi, elektronik ürün ya da eşdeğer bir kazanım sağlanmalıdır. Tek taraflı anlaşmalar ülke çıkarına olmaz” ifadelerini kullandı.

Kaynak: HABER MERKEZİ