Ölçü ve tartıda tek amacın ‘insanların haklarının eksiltilmesinin önüne geçmek’, ’zararı veya kötülüğü önlemek veya gidermek’ olduğunu düşünürüm hep.

‘Bütün ölçüler ve tartılar insanda farkındalık, duyarlık ve hassasiyet yaratmak içindir.’

Sosyal hayatta ve ekonomik hayattaki dengemiz, kişi olarak da toplum olarak da refah seviyemizi artırır.

Ekonomik hayatta ölçü ve tartı hassasiyetinin azalması yahut kaybolması; kurulu düzenleri bozar, kuralsızlığı yaygınlaştırır.

Ölçü ve tartıda şaşma, şaşırma; dağıtım ve bölüşümde hak ve adalete uymada ‘niyet’ de ‘hesap’ da çok önemlidir.

Ölçüsüz yapılan iş, amaca hizmet etmeyebilir.

Ölçü olmadan, kuralları işletmeden eşyanın da insanın da insanlığın da pek önemi kalmayabilir.

Ölçme ve tartma basite alınamaz.

Ölçü ve tartı sadece bu alanla ilgilileri değil, bütün toplumu ilgilendirir ve hepimize bir sosyal sorumluluk yükler.

Ölçü ve tartının esas kabul edildiği bir ekonomik hayat, sosyal hayatı da düzenleme yolundadır.

Ölçü ve tartı, alanla satanı yakınlaştırabilir. Satanın keyfi hareket etmesini belli ölçüde azaltır. Haksızlıkların önünün alınmasını kolaylaştırır. İnsanın hakkını gözetmek ölçü ve tartı ile “tam” olur.

Bir işin eksiğinin kusurunun olmaması, bir malın ayıbının olmaması; ölçü ve tartı ile daha sağlıklı olur.

Eksik tartma, eksi ölçme, kusurlu, arızalı, ayıplı mal satma, ürün veya hizmetin çeşidine veya fiyatlandırılmasına hile katılmamalıdır.

Aldatmak, kandırmak ve yanıltmak amacıyla tertibe düzene başvurulmamalıdır.

Ölçü ve tartıdaki ‘sağlamlık’, ortak değerleri arttırır ve güçlendirir.

Ölçü ve tartı, iyi davranışları geliştirir. Ölçü ve tartı, iyilik ve doğruluğu davet eder. Alışveriş adabı, satıcılık adabı ölçü ve tartıyla şekillenir.

Her zaman her işte doğruluk esas prensibimiz olursa mutlu oluruz. Doğruluktan şaşıldığında bozgunculuğun arttığına maalesef şahit oluyoruz.

Ölçü ve tartıda şaşıranları uyaralım.

Ölçü ve tartıda şaşmayalım.

Maksadımızı daha net anlatacağına inandığım aşağıdaki anonim kıssayı duymuşsunuzdur:

“Fırıncı, tereyağını yakındaki çiftlikten alıyordu. Bir gün üç kiloluk tereyağı paketini hafif buldu. Bundan sonra da aldığı tereyağlarını tartmaya başladı. Tereyağı gittikçe daha hafif geliyordu.

Fırıncı sonunda çok kızdı ve dava açtı.

İş, hâkimin önüne gelmişti. Hâkim çiftçiye, ‘Senin terazin ve kiloların yok mu?’ diye sordu.

Çiftçi ‘Var efendim. Ama kiloya gerek yok.’ cevabını verdi.

Hâkim, bu cevaba biraz sinirlendi. ‘Kiloya gerek yoksa nasıl tartıyorsun?’ diye sordu.

Çiftçi kendini savunmak için gerekli açıklamasını yaptı:

‘Çok kolay. Fırıncı benden tereyağı aldığı sürece ben de ondan ekmek alıyorum.

Terazinin bir köşesine ondan aldığım üç ekmeği koyuyorum.

Bunlar bana ölçü oluyor. Eğer tereyağı noksan gelmişse bu benim hatam değil onun hatasıdır.’

Bu durumda hâkim, çiftçi için beraat verdi.

Fırıncı mahkeme masraflarını ödemek zorunda kaldı.”