Kısacık dünya hayatında birbirimizi ne kadar da çok kırıyor ve bir o kadar da çok üzüyoruz. Üzdüğünüze ve kırdığınıza değiyor mu?
Birbirimizi kırmak yerine neden birbirimize daha çok sarılmıyoruz? Öfkelenmek, üzmek veya başkalarının canını yakmak daha mı kolayınıza geliyor?
Yunus ne güzel demiş:
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bizler gönülleri fetheden ataların torunlarıyken artık gönül yıkan insanların başında gelmeye başladık. Kırgınlıkların ardından gelen şey hep pişmanlık olur.
Dil yarası onarılması en güç yaraların başında geldiği halde bu yaraları açmaya niye devam ediyoruz?
'Kalp Kırılsa da Sever' diyerekten hassas gönülleri kıranlara ne demeli? Unuttuğumuz bir şey var aslında: Değer verdiklerimizin kıymetini kaybedince anlıyoruz. İlla ki bir şeylerin değerini kaybettikten sonra anlamayalım.
Akrep ve yelkovan zamanı kovalamaya devam ederken kalp kırmadan geçen güzel zamanlar sizin olsun…
Hayatta öyle zamanlar oluyor ki, içimizde birikir bütün hüzünler. Kimseyle konuşamaz, kimseden bir yardım alamaz hale geliriz.
Yaşamak bu zamanlarda çok zor oluyor, her şeyin bitmesini isteriz. Sarpa saran günlerin bir anda yok olmasını, zamanın içinde bulunduğunuz vaktinin bitmesini isteriz. Bir dert fırtınası içimizde, susarız yine de, şu her şeyin çok karanlık olduğu dünyada...
Bitmeyen bir sıkıntı işte, sebepsizce bizleri birbirimize düşüren hasetler, düşmanlıklar, kibirler; halbuki hayat/yaşamak ne kadar kısa... Şu kısa hayatın, içimizdeki ufacık bir kibri için yapmadığımız yanlışlar olmuyor. Kırıyoruz, kırdırıyoruz; üzüyor, üzdürüyoruz; kendi yavrumuza, kardeşimize, aile efradımıza düşman kesiliyoruz. Çocukça davranışlarda bulunuyoruz.
Ah! Neden anlayamıyoruz yaşamayı, neden bizler böyleyiz, birbirimizi üzüyoruz? Anlayabilmiş değilim, bırak bu sorularımı anlamayı, bu soruları düşünmek bile çok zor; her seferinde içimi acımasızca sızlatıyor.
Bakın! Yarın bende öleceğim, sizde, bütün insanlık da... Bitecek, bu bizi birbirimize düşüren dünyanın bitmeyen oyunları. Yeni bir hayatın başladığı memleketimize giderken bariz anlaşılacak bizlerin kıymeti, kardeşliğimizin, anne oluşumuzun, baba oluşumuzun, evlat oluşumuzun, aile oluşumuzun ve en önemlisi insan oluşumuzun kıymeti... İşte, bu kadar kısa bir hayatın içinde olmamıza rağmen, bu hayatın gözlerimizin önünde durmadan bittiğini görmemize rağmen; durmadan içimizde bir düşmanlık, kibir, birbirimizi affetmeme duygusu hakim.
Zaman durmuyor, hayat bütün hızıyla akmaya devam ediyor; bir bir bitiyor ömrümüz. Hem, geçmişte de bu böyle olmadı mı? Kısacık bir hayattı, ama aldandık, aldandı bazılarımız...
Kavgaların sürekli olduğu, savaşların dinmediği, despot yönetimlerin hüküm sürdüğü bu hayatta bitmez dediğimiz her şey, zamanın büyüsüne kapılıp, ebedî hayatın gerçekliğine setretti..
Şimdi en iyisi mi, barışalım, birbirimizi sevelim, dost olalım, artık üzülmeyelim. Üzmeyelim istiyorum birbirimizi, hem nasılsa ömür bitiyor;