Sözlükte, 'bitki ve ağaçları ile toprağı örten bahçe' anlamına gelen cennet, Allah-u Teala'nın, dünya hayatını yaratılış gayesine uygun bir şekilde yaşamış olan salih, muttaki kulları için, ahiret hayatında hazırlamış olduğu ebedi huzur, mutluluk, nimet ve mükafat yurdudur.
Allah-u Teala insanı, en üstün ve en şerefli varlık olarak yaratmış, akıl ve irade gibi üstün nimetlerle donatmış ve kainatta yarattığı her şeyi insanın hizmetine sunmuştur. Verdiği bu sayısız nimetler karşılığında insanı imtihana tabi tutarak ona kulluk sorumluluğu yüklemiştir. İmtihan durağı olan bu dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığını, sonsuzluk yurdu olan ahirette mükafat veya ceza olarak göreceğimizi Kur'an-ı Kerim'de bildirmiştir.
Rabbimiz Rahman sıfatının tecellisi ile dünyada kendisine iman eden veya etmeyen ayrımı yapmaksızın bütün kullarını nimetlerinden yararlandırmaktadır. Rahim isminin tecellisi ile de, mümin kullarına merhamet edecek ve ahirette onları cennet nimetleriyle mükafatlandıracaktır.
Kur'an-ı Kerime baktığımızda, cennetin farklı isimlerle ifade edildiğini görmekteyiz. Huzur içinde kalınacak cennet (Necm 53/15), ebedilik yurdu (Furkan 25/15), nimetlerle dolu cennetler (Şuara 26/85), güvenli makam (Duhan 44/51), ebedi kalınacak yer ( Fatır 35/35), esenlik yurdu ( Yunus 10/25), gölgelerle kaplanmış yer (Nisa 4/57) bunlardan bazılarıdır.
Yine Kur'an-ı Kerim'de cennet ve nimetlerinin bazı özelliklerinin de şu şekilde tasvir edildiğini görmekteyiz: Cennetin, genişliği göklerle yer kadar olan (Âl-i İmran 3/133), yakıcı sıcağın da, dondurucu soğuğun da görülmeyeceği bir yer olduğu (İnsan 76/13), cennettekilere altlarından ırmaklar akan, üst üste bina edilmiş köşklerin verileceği (Zümer 39/20), cennetliklerin elbiselerinin ince ve kalın halis ipekten olacağı (Kehf 18/31), cennet nimetlerinde hiçbir kesintinin olmayacağı (Ra'd 13/35), cennetin en büyük nimetinin de Rabbimizin cemalini seyretmek olacağı (Kıyamet 75/22-23) Rabbimiz tarafından bildirilmektedir.
'İman edip salih amel işleyenlere, kendileri için içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele…' (Bakara 2/25) buyruğu doğrultusunda Peygamber Efendimiz de cennet ve cennet nimetlerini açıklayan bilgiler vermiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah-u Teala'nın, ' Ben salih kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hayal edemeyeceği bir takım nimetler hazırladım' (Buhari, Bed'ül- Halk, 8) dediğini naklederek cennet nimetlerinin insanın beşeri aklıyla idrak edemeyeceği ve tahayyül gücünün çok ötesinde nimetler olacağını ifade etmiştir.
Cennetlikler akıllarına gelen, hoşlarına giden her şeyi isteyebilecek, Allah'ın izni ve ikramıyla anında bu isteklerine kavuşabileceklerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konu ile ilgili şöyle buyurmuştur: 'Şüphesiz ki sizden birinizin cennette en aşağı makamı, ona Allah'ın 'Dile (ne dilersen)' buyurmasıdır. Kişi dilediklerini söyleyince Allah kendisine 'Diledin mi?' diye soracak, 'Evet' cevabını verdiğindeyse 'dileklerinin hepsi bin kat fazlasıyla senindir' buyuracaktır' (Müslim, İman, 301).
Rabbimiz bizleri, '…Nihayet oraya vardıklarında cennetin kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: Selam olsun size! Hoş geldiniz. Haydi, ebedi kalmak üzere buyurun girin cennete!' (Zümer 39/73 ) ayetine muhatap olan, ebedi saadete erişmiş bahtiyar kullarından eylesin. Âmin…

MEAL OKUYORUM
Artık sana vahyolunan kitaba sımsıkı sarıl;
şüphesiz sen doğru yoldasın.
(Zuhruf, 43/43)

GÜNÜN DUASI
Yüce Arş'ın Rabbi olan Allah, her türlü noksanlıktan münezzehtir. Âlemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun.
Allah'ım! Rahmetini gerektiren şeyleri, kesin affını, her iyiliği elde etmeyi, her günahtan uzak olmayı senden dilerim.
(Tirmizî Salat 343)

HER GÜNE BİR HADİS
Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.' (İbn Hanbel, II, 349)

BİR SORU-BİR CEVAP
İdrar kanalının görüntülenmesi, kanala ilaç akıtılması orucu bozar mı?
İdrar kanallarına giren cihazlar veya akıtılan ilaçlar orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Merğînanî, el-Hidaye, II, 264, Kasanî, Bedaî', II, 98). (Fetvalar,DİB Yay.syf.277)