Ağaca çaput bağlama geleneğinin kökeni Şamanizm’e dayanır.
Bu gelenek çoğu toplumda yaygın olarak süregelir.
Peki, bu gelenek kültürümüzde hurafe olarak görülmesine rağmen neden günnümüze kadar gelmiştir?
İnsanlar neden dilek ağaçlarına gerek duyuyor?
Dilek ağacı bir semboldür.
İnandığımız şeyle aramızdaki bağdır, araçtır.
İsteklerimizin, hayallerimizin olduğunu aklımızda canlandırmaktır ve düşünmektir.
Bu canlandırma ve düşünme işi ilk önce algıda seçiciliğimizi artırmış olur.
Mesela bir araba istiyorsunuz ve dileğinizi dilediniz.
Bu istek kafanızda belirli bir yer kaplıyor artık.
Algınız arabalara, arabaların fiyatlarına, araba markalarına ve fırsatlara daha çok açık.
Farkındalığınız bilinçli veyahut bilinçdışı bir şekilde arttı.
Bir dileğimizi ne kadar düşünürsek, zihnimizde ne kadar yer kaplarsa, ne kadar gözümüzde canlandırırsak, zikredersek o hayale o kadar yakın oluruz.
Muhakkak ki hayalimizin içine çekiliriz.
Hayatımızdaki her şey enerjidir.
Bizim enerjimiz ne yönde ise ve nasıl yayılıyorsa o enerjideki olayları ve deneyimleri kendimize çekeriz.
Dilek ağacına umutlarımızı, isteklerimizi düşleyip bağlamamızın temelinde ise bu enerjiyi yayma isteğimiz vardır aslında, hıdırellez geleneğinde olduğu gibi.
Aristotales’e göre umut bir şey için duyulan arzunun yansımasıdır.
Umut için yapılabilecek en güzel tanımlardan birisi de budur.
İnsan umut ettikçe yaşar.
Dilek ağacı ise umutlarımızın dallarında asılı olduğu bir yaşam ağacıdır aslında…