Serdar Taci Zengin yazdı.

Söze Japonya'nın 'çocuk eğitimindeki' dünyadaki yeriyle başlıyorum. Japon ailelerinde çocukların eğitimleri mükemmel olarak adlandırılır ve tüm dünyaca kabul edilir. Araştırmalarla yapılan tespitleri sizlerle paylaşmak isterim;
Japon çocukların, her türlü zoru 'büyük bir sabırla' karşıladıklarını görürüz.
Hiçbir durumda 'kontrolü ve ortak aklı' kaybetmezler.
Başkalarına gösterdikleri 'büyük saygı ve iş ahlakı' ile bilinirler.
Sadece yetişkinler değil, çocuklar da Batı dünyasında gördüklerimizden çok farklıdır.
Çok genç yaştan itibaren, 'yumuşak huylu ve nazik olmak' ile tanınırlar.
Japon çocuklar 'öfke nöbetlerine girmez ve kontrolü kaybetmezler.'
Japonları özel kılan şey, nesiller arasındaki 'ailesel ilişkilerdir.'
Yaşlı ile genç arasındaki bağ, empatik ve sevecendir.
Onlara göre, yaşlılar bilgelikle doludur ve ehemmiyeti hak ederler.
Yalan, riya, gıybet gibi toplumu zehirleyen unsurlardan uzaktırlar.
Büyük aile ve torun;
Yaşlılar da çocukları ve gençleri eğitimdeki yetişkinler olarak görürler.
Bu nedenle onlara karşı hoşgörülü ve sevecen davranırlar.
Yargılayıcı ve sorgulayıcı değil, yönlendirici ve rehber bir rol üstlenirler.
Bu nedenle gençler ve yaşlılar arasındaki bağlar uyumlu olmaya meyillidir.
Aile bireyleri arasındaki sınırlar sıkı bir şekilde belirlenmiştir.
Örneğin, anne ve babanın vakti olmadığı için çocuğun sorumluluğunu almak büyükbaba ve büyükanne için doğru bulunmaz
Bağlar bir iyilik alışverişi üzerine değil, her biri kendi yerinde olan dünya görüşüne dayanır.
Çocuk yetiştirmek duygulara dayanır;
Japon ailelerin çoğunluğu çocuk yetiştirmenin sevgi dolu olması gerektiğini anlar.
Bağırmak hiç hoş görülmez ve güçlü bir suçlama unsuru olarak görülür.
Ebeveynlerin çocuklarından bekledikleri, başkalarının duyarlılıklarına saygı duyarak dünyayla nasıl ilişki kuracaklarını öğrenmeleridir.
Güçlü bağ kurmak;
Yukarıdaki unsurların hepsi çok önemlidir.
Ancak hiçbiri, Japonlar'ın çocuklarıyla kaliteli zaman geçirme kavramı kadar önemli değildir. Çocuk yetiştirmeyi uzaktan yapılan bir şey olarak görmezler, Çocuklarıyla güçlü bağlar kurmak onlar için çok önemlidir.
Japon baba, anne ve cocuk;
Genel olarak, bir çocuk yanlış bir şey yaptığında, anne-baba onu bir bakışla ya da 'onun düşünmesini sağlayan olumsuz bir jestle' disipline eder.
Onların, eylemlerinin yanlış olduğunu görmelerini sağlayan şey budur.
'Onu incittin' veya 'ona zarar verdin' gibi cümleleri kullanmak onlar için yaygındır, çünkü bu şekilde o davranışın zararlı bir şey olduğu için kabul edilemez olduğunu gösterirler.
Bu formül nesnelere bile uygulanır.
Örneğin, bir çocuk bir oyuncağı kırmışsa, ebeveynin 'onu incittin' deme ihtimali çok yüksektir.
'Oyuncağı kırdın' demezler. Bu nedenle çocukların 'her durumda duyarlı' olmaları için çok genç yaşta öğrendikleri, onları daha saygılı bir birey yapan şey budur.
Anneler üç yaşından önce çocuğunu kreşe veya anaokuluna göndermez.
Çocuklarını her yere taşıyan anneleri görmek doğaldır.
Daha geleneksel toplumlarda da görülen bu fiziksel temas, 'derin bağlar' yaratır.
Japon bir anne için, çocuklarıyla konuşmak çok önemlidir.
Aynı şey, babalar neneler ve dedeler için de geçerlidir.
Ailelerin konuşmak için bir araya gelmeleri çok yaygındır.
Bir aile olarak yemek yemek ve hikayeler anlatmak en sık yapılan etkinliklerdir.
'Aile öyküleri' tekrar tekrar anlatılır ve bununla birlikte, konuşulan şeylerin önemi ile birlikte bir kimlik ve aidiyet duygusu çocuğa geçirilir.
Bu yüzden Japon bir çocuğun 'öfke nöbetine' kapılması çok nadir görülür.
Onlar, sevginin eksikliği hissetmezler.
Dünyanın bir düzeni olduğunu ve her insanın bir yeri olduğunu algılamaktadırlar.
Bu da onlara huzur verir, onları hassaslaştırır ve duygusal patlamaların gereksiz olduğunu anlamalarına yardımcı olur.
Sevgiyle kalın